Eğer bir yerde gözyaşların birikmişse yazmaya ihtiyacın vardır, demiş Paulo Coelho. Ne güzel ifade etmiş aslında. Öyle değil midir? Ancak biz yazarak içimizi dökmek yerine, ağlamayı tercih ederiz. Ben ise aynı anda ikisini de yapmayı tercih ediyorum. Gözyaşlarıma boğularak yazı yazmayı tercih ediyorum.
Bilirim ki o zaman daha akıcı olur. Fütursuzca akıp gider kelimeler, cümleler aklımın köşelerinden... Her zaman mı böyle peki? Tabi ki hayır. Bugün mutlu şeyler yazmak ve sizleri herhangi bir konuda bilgilendirmek istemiyorum. Bugün sizlere pozitiflik de yüklemek istemiyorum. Bugün çizgimden çıkıp size ağlamanın ne demek olduğunu hatırlatmak istiyorum sadece. Ağlamanın bir acizlik değil, bir erdem olduğundan bahsetmek...
Bugün ben ve gözyaşlarım cümlelere dönüşüp, bir nebzede olsa rahatlayabilmek istiyoruz.
Dediğim gibi insanlar bunu zayıflık olarak algılar ancak Allah'ın nefes almaktan sonra bizlere bahşettiği en güzel özelliklerden biridir, ağlamak... Bırakın aksın. Mutluluk için aksın, öfkeden aksın, üzülünce aksın, üzünce aksın... Ağlamanın bile bakın bir çok çeşidi var.
O yüzden bırakın akıp gitsin hepsi.
Sonuçta rahatlamaya ihtiyacımız var ve özümüzde insanız hepimiz. Umutların yeniden yeşerebilmesi için, iyiliğin yeniden doğması için, mutluluğun kapınızı tekrar çalabilmesi için bırakın yüreğinizdeki inciler biraz daha azalsın ve ruhunuzu hafifletsin.