Dünya Gezegeni

Yeni okumaya başladığım bir kitap AEDEN. İçinde günümüz dünyasından çarpıcı gerçekler bulduğum ve aslında herkesinde okumasını istediğim bir kitap. İnsanı doğaya, yaşama karşı sevgiye, saygıya çağıran, aslında uymamız gerekene değilde olmamız gerekene dönüşmemizi sessizce çığlıkları ile gösteren bir eser... Benim burada yazdığım ise yalnızca bir parçası...


"İnceledikçe, derinlere indikçe daha net görüyorum. Bu gezegende tuhaf şeyler oluyor, sistemli bir tuhaflık... Kurulan bu ilkel yaşantıya işçi yetiştirmek için geliştirilmiş bir eğitim sistemleri var. Yavrularını prototip bir şekilde, insan organizmasının en büyük özelliğinin, bireylerdeki farklılıklar olduğunu anlamamış bir halde eğitiyorlar. Kalıplar var, ya bu kalıpların içinde konfordasın ya dışında cehennemde. Kalıplara uygun olamadıkları belirlenen çocuklara ilaç veriyorlar. Evrenin, bu insanların saçmalıklarını değiştirmek için gönderdiği ruhları ilaçla uyuşturup zehirli sistemlerine uymayan herkesi dışlıyorlar.


Sanat ve bilim tarihi yerine okullarda savaş tarihi okutuluyor ve kendilerinden öncekilerin nasıl birbirlerini öldürdüğünü anlayan yavruları için eğer kendisiyle aynı topraklarda doğmadıysa bir insanı öldürmek normalleşiyor. Buna milliyet diyorlar. Aynı milliyetten olmayanlar periyodik aralıklarla savaşıyor, milliyetten çok daha büyük bir kümenin, insanlığın üyesi olduklarını unutmuşlar!

Savaş tarihi yerine bilim ve sanat tarihi okutsalar bu durum ilk nesille birlikte yirmi beş yılda değişir, savaşların yerini sanat ve bilim yarışları alır. Sanatta ve bilimde ileri oldukları kadar saygı gören milliyetlere ve uygarlıklara dönüşebilirler, böylece uygarlıkları da kalkınır. Belki o zaman yaşama saygı duymayı da öğrenirler ve gerçek bir insana dönüşebilirler. Savaş tarihini bırakmak ve hatta kınamak zorundalar. Kendi kümelerinden görmedikleri insanları öldüren bir uygarlıktan, yaşama saygı öğrenmeleri beklenemez. Öldürmenin normalleştiği, alkışlandığı, kahramanlık madalyaları ile onurlandırıldığı bir yerde yaşama saygı var olamaz.

Bireysellik algıları yok. Herkesin motivasyonu bir başkası gibi olmak. Birey yok, biri gibi olmak var. Bireyselliğin keşfiyle ancak gelişebilecek kolektif bir bilinçle üretken arılar gibi yaşayabilecek potansiyelleri varken, tüketime adanmış bir sistem içinde önüne gelen her şeyi tüketen ve amaçsızca üreyen yağmacı çekirgeler gibi yaşıyorlar. Özellikle kurulmuş bir sistem tarafından resmen böyle dizayn ediliyor insanlıkları. Karakter yok. Toplumda karakterlere yer yok. Kendini para ile koruyamıyorsan karakter sahibi olman çok tehlikeli olabilir. Karakterli bireylerin kalabalıklarca öldürüldüğü bir yaşam kurmuşlar. Tarihleri katlettikleri karakterler ile dolu. Uygarlığın gelişmesine katkısı olanları öldürüyorlar yaygın olarak. 

Bireyselliğin önü tamamen tıkanmış bir durumda, sanki birileri, bir şey kolektif bilincin ancak bireysellik üstünden gelişebileceğini unutturmak istiyor insanlara. 

Kendi soylarına yaptıklarını inceleyince diğer canlılara karşı bu kadar saygısız ve hadsiz olmaları normal bile geliyor. 

Bilgiye sahipler ve korkunç olanı umursamıyorlar, öğrenmiyorlar. Astroloji, evrendeki gökcisimlerinin birbirleri üzerinde oluşturdukları manyetik alanların yaşam üzerine yaptığı biyolojik etkilerini ölçen bir bilim olarak değil, üzerine dalga geçtikleri bir konu olarak anlaşılıyor bu gezegende. Simya yok. Her maddenin var olduğu anda evrenden aldığı etkiyi yok sayıyorlar. Kendilerini evrenin bir parçası olarak göremeyecek kadar ilkel olduklarından belki de... 

Bebeklere dişleri sağlam olsun diye florür veriyorlar, florürün epifiz bezinin küçülmesinde ve kireçlenmesinde ki negatif etkisini anlatan yüzlerce makale olmasına ve diş hekimlerinin florür kullanımının dişe, beyne, kemiğe zararlarını anlatan onlarca makalesi olmasına rağmen önemsemiyorlar...

Şeker ve geri kalan kimyasalları da sayarsak, kendi evrimlerine savaş açmış, sanki ölmek için doğan, tekamülle savaşan bir nesil yetiştirmek peşindeler. 

Nesillerine mutluluğu hedef gösteriyorlar. Herkesin amacı mutlu olmak! Sanki yaradılışın ana amacı mutlu olmakmış gibi ciddi bir yanılgı var. 

Tarihleri 6000 yıl öncesinde başlamış gibi anlatırken araştırmacı bir grup insanın yazdığı kitaplarda aslında çok gelişmiş uygarlıkların çöküşü sonunda bugünlere gelindiğini anlıyorum. Bu gezegende kurdukları, en az dördüncü büyük sistem olmalı... Önceki üçünün nasıl bittiğini ve kendi geçmişlerinden bihaber olduklarını, niye tekrar sıfırdan başlamaları gerektiğini anlamak zor değil! 

Programlamaya, yönetilmeye, maniple edilmeye aşırı uygunlar. Tekamül etmekle ilgili bir problemleri olduğu kesin. sürekli aynı hatayı tekrarlayan uygarlıklar halinde önce büyüyüp sonra çöküyorlar. 

Atlantis diye bir yerden bahseden kitaplar okudum. Babamın anlattığı Lemurya adalarına ve Nacalların hikayesine benziyor. Eğer Nacalların yaşadığı gezegen burası ise nasıl olur da o uygarlığın yüksek bilinçlerinden geriye bu bilinçsiz insanlar kalmış olabilir?"


Alıntıdır. Azra Kohen - Aeden

0 yorum