Yaşam Çiçeğinin Bitmeyen Sırrı


Bugünkü yazımın konusu, herkesin üçüncü göz olarak bildiği epifiz bezi. Belki çoğunuz son yıllarda epifiz bezinin adını sıkça duyar oldu. Benimde çok duymama rağmen araştırmaya zamanım olmuyordu. Merak etmiyor da değildim. Eşimle konuşmalarımızın arasında geçince de merakım arttıkça arttı ve işte! Gelin hep birlikte okuyalım.


Epifiz bezi beynimizin içinde, sağ ve sol beyin çizgisi üzerinde ve beynin tam ortasında yaklaşık olarak 6,5mm çapında, çam kozasına benzeyen bir organdır. Onu gösterirken alnın tam ortasını göstermek daha doğru olacaktır. Beynin içindeki duruşu ve şekli ile üçüncü bir gözü andırmaktadır.

Üçüncü göz antik çağlardan bu yana körelmesi sonucu, bir pirinç tanesi kadar küçülmüş ve sertleşmiş. İlk defa Descartes tarafından ruh ile buluşma noktası olarak tarif edilen epifiz bezi, ruh gözü olarak da biliniyor. Tabi ona bir çok isim verilmiş. Bilim insanları tarafından çam kozası, antik dönemde ruh gözü, üçüncü göz... Her neyse. Ruhani tarafımıza uzanan, doğduğumuzdan itibaren bize yaradılışın tek gerçeğini hatırlatmaya çalışan gizli bir geçit gibidir. Bir kere aktif ettiğinizde, farklı boyutlara açılan bir kapı görevi görür. Aslında biz kafatasımızın içinde bir maden taşıyoruz ve bunun değerini gerçekten bilemiyoruz. Farklı boyutlara açılacak olan bu kapının anahtarı tabiki epifiz bezinin salgıladığı hormonlardır. Bu hormonlar, anahtarın üzerindeki her bir ayrıntıda gizli olan, seratonin, melatonin ve DMT molekülüdür.

Öncelikle mutluluk hormonu olan seratonin, yaşamdan zevk almamızı sağlar. Melatonin de büyüme hormonudur; bedenimizin günlük ritmini düzenler, ayrıca kanserden koruyucu bir özelliği de vardır, en çok geceleri ve karanlıkta salgılanır, bu nedenledir ki geceleri karanlık bir odada uyumak epifiz bezimiz için çok ama çok önemlidir. Epifiz bezinin en aktif olduğu saat ise gece üç civarları. DMT molekülü ise, ruhumuz ile iletişimimizi sağlar, bizi farklı bilinç seviyelerine ulaştırır ve dolayısı ile hayatımızda sezgisel gücümüzü ve psişik yeteneklerimizi geliştirmemiz için zemin hazırlar. DMT molekülü bazı bitkiler sayesinde dışarıdan da alınabilir. Bu molekülü alan kişiler mistik alemler ile iletişim kurabilir. Mitolojik bir olay gibi...

Peki her şey güzelde, bunu nasıl aktif edebiliriz, diye soruyorsunuzdur şuan. Şöyle ki, epifiz bezinin aktivasyonu için, günlük yaşamımıza dahil etmemiz gereken farklı dış kaynaklar da vardır. Güneş ışığı bunlardan biri ve en önemli olanı. Çünkü gözümüzün retinasından aldığımız güneş ışığı epifiz bezimizi besler. Güneş doğarken ve batarken çıplak göz ile 15 dakika bakmak epifiz bezimizi canlandırır. Aynı zamanda denizde yetişmiş ve güneşte kurutulmuş besinler bol miktarda D vitamini içerdiği için üçüncü gözümüze fayda sağlar.

Epifiz bezinin deniz seviyesinden yükseklere çıktıkça daha da fazla hormon salgıladığı, dağların zirvelerinde ise en yüksek seviyeye çıktığı bilimsel bir gerçektir. Aynı zamanda peygamberlerin, ermişlerin yüksek yerlerde inzivaya çekilmesi, Hristiyan ve Tibet manastırlarının yüksek tepelere inşa edilmesinin sebebi olarak da gösterilir. Epifiz bezi dinlerde olduğu kadar bilimde de merak edilmiş ve  asırlardır araştırılmıştır.

Yazar Drunvalo, yıllar süren araştırma ve deneyimlerinden derlediklerini "Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı-1" isimli kitabında, epifiz bezinin hayatımızdaki önemini ve gizli kalmış bilgileri bizimle paylaşmıştır.

Epifiz bezimiz Drunvalo'nun da bahsettiği gibi şuan aktif değildir. Ancak çocuklarda bu bez daha aktiftir. Yaşadığımız Dünya'da bizlere verilen eğitim, aldığımız besinler, yaşamlarımızı kolaylaştırdığına inandığımız ürünler ve hayat stilimiz insanların maneviyatını köreltir. Hatta epifiz bezinin körelmesi için bazı hükümetler çeşitli yöntemler uygulamıştır. Amerika'da içme sularının büyük bir yüzdesinin sodyum florür içermesinin nedeninin böyle bir yöntem olduğu düşünülür. Yapılan araştırmalara göre de epifiz bezinin florid emici bir özelliği bulunduğu ve alınan floridin epifiz bezini kireçlendirdiği ve körelttiği ortaya çıkmıştır. Sodyüm florür ve bunun gibi kimyasallar epifiz bezinin kireçlenmesine yol açar ve bu yüzden de üçüncü gözümüz körelir. Tabi sadece su değil, gazlı içecekler, işlenmiş gıdalar, ağır metal içeren balıklar, karides, midye tarzı deniz ürünlerinde, şekerde, rafine edilmiş tuzda, kafein ve alkolde, dışarıdan alınan kalsiyumlarda, diş macunu ve kimyasal ürünlerde, deodorantlarda bol miktarda bulunur ve bunlar tahmin edebileceğiniz gibi bağımlılık yapar, tüm kitleleri aptallaştırır. Bu tarz besinlerin ve maddelerin tüketimini azaltmalı mümkünse sıfıra indirmeliyiz ki üçüncü gözümüzü koruma altına alabilelim.

İnsanlık tarihinde üstü kapalı olarak kalan bir diğer konulardan biridir epifiz bezi... Eğer bunu aktif edebilirsek zekamız, yaratıcılığımız, algılarımız ve bilincimiz de gelişecektir. Hatta düzenli yapacağımız meditasyonlar ve ibadetler ile de epifiz bezimizi metafizik alemlere de açabiliriz. Böylelikle içinde bulunduğumuz bu ilizyonu aşıp, Dünya'nın tek gerçeğini hissedebileceğimiz bir frekansa geçebiliriz. Belkide Star Wars'da tanımı yapılan enerjiyi yani gücü hissetmekte böyle bir şey... Eğer bazı alışkanlıklarımızdan fedakarlıkta bulunabilirsek, neden güç bizimle olmasın?

0 yorum