Bir dahi düşünün; zekanın bilgide değil de hayal gücü kapasitesinde saklı olduğunu söyleyen. Bugün size Einstein'in beyninden bahsedeceğim. Neden dersek, bir kaç hafta önce küçük bir yazı okudum ve orada Einstein'in beyni ile bir takım zeka işaretlerinin bulgularına rastlanıldığı anlatılıyordu. Biraz araştırınca gerçekten okuduklarım beni şok etti. O zaman uzatmadan içeriği okumaya geçelim.
Yaşamı, modern fiziğe yön veren kuramları ve olağanüstü derecede farklı düşünebilmesiyle herkesi kendine hayran bırakan Einstein'in beyninin de özel olduğuna dair tabi ki şüphe yok. Princeton Hastanesinde 1955 yılında öldüğünde, daha öncede belirttiği gibi gömülmeyi değil kremasyonla yakılmayı tercih etmişti. Ancak bazı şeyler istediği gibi olmadı. Bedeni yakıldı ancak bu işlemden önce, otopsiyi yürüten patoloji uzmanı Thomas Harvey böyle bir dahinin beynini yakmaktansa bilimsel araştırmalar için saklanması gerektiğini düşündü. Yani beyni harici bütün bedeni yakıldı. Harvey birkaç gün beyni sakladıktan sonra oğlu Hans Einstein'a durumu açıklayarak, babasının beynini araştırmalar için kullanılması konusunda onu ikna etti. Hans ve Harvey birlikte beynin fotoğraflarını ve örnek parçalarını bazı bilim insanlarına gönderip Einstein'in beyninin farklılıklarını anlayabilme adına bir çalışma başlattılar.
Harvey bir süre sonra dahinin beynini alıp Philadelphia'ya giderek onu 240 parçaya böldürdü ve selülozun kimyasal türevi olan selloidinle kaplanmış şekilde korumaya alarak saklamaya başladı. Düşünün beyniniz insanlık için çok önemli ve 240 parçaya bölünerek ömür boyu saklanıyor. Oysaki Einstein bunu tahmin edebildiği için tümü ile yakılmak istemişti. Ve bu saklama esnasında beynin başına gelmeyen kalmadı; Harvey şehir değiştirdikçe onu yanında taşıyor, aklına gelen en yaratıcı şekillerle onu korumaya çalışıyordu. Hatta yazılanlara göre, bir keresinde Kansas'taki bir araştırma laboratuarında çalıştığı dönemde, beyni bir elma şarabı kutusuna koyup bira soğutucusunda saklamış. İşte ben en çok bu kısımlarda şok oldum. Tahmin ediyorum ki, beyinden defalarca kez özür dilemiştir. Her neyse şimdi biraz yapılan araştırmaları inceleyelim.
İlk bilimsel çalışmalar 1985 yılında başlandı. O zamanlardan bugüne kadar yapılan incelemelerin tümü, Einstein'in beyninin sıradan bir beyne göre yapısal farklara sahip olduğunu ortaya serdi. İlk araştırmada fark edilen şey, beynin yan loblarının standart bir beyinden %15 oranda büyük ve şaşırtıcı derecede simetrik oluşuydu. Bu şu anlama geliyor; daha fazla kıvrım ve daha fazla sinir hücresi. Ayrıca üç boyutlu algı ve uzamsal canlandırma gibi konularda yaratıcı olunabileceğini de gösteriyor. Ve bu durum bir insanın dünyaya dair algısını netleştirebilmesi için çok büyük bir avantaj sağlayabilir. Üstüne üstlük bu da yetmezmiş gibi, yan lobların matematiksel becerilerle ilişkili birimlerinin de anormal bir kıvrıma sahip olduğu görüldü. Bazen iyi ki bencillik yapılarak beyni saklanmış ve yakılmamış diyorum. Belki hatalıyım bu dediğimde ama bulgular gerçekten inanılmaz.
1996 yıllarında Britt Anderson'un (Alabama Üniversitesi) yaptığı araştırmalar ise onun alın korteksine yoğunlaşıyordu. Anderson, burada bulunan nöron sayılarının ortalama olduğunu ancak nöronların çok farklı şekilde kümelenerek sıkı bir nöron paketi oluşturduklarını fark etti. Bu da belki enformasyonu diğer beyinlere oranla daha hızlı işleyebildiği anlamına gelmekte.
1999'da Sandra Witelson (Kanada Üniversitesi), beynin uzamsal bilişsel beceriler ve matematiksel düşünceden sorumlu alt yan lobülünün ortalama bir beyinden daha geniş olduğunu keşfetti. Bu bulgu,
matematiği bile müziksel bir şekilde düşünen, problemleri çözerken veriler yerine imajları kullanan, mantıksal çıkarımlardansa müzikal yapıları kullanarak sonuca ulaşan Einstein'in şahsına münhasır bilişsel becerilerini bir nebze olsa da açıklayabiliyor. Einstein'in müzikal bir alet çalmasının buna neden olabileceği düşünülmekte. Aslında günümüzde de baktığımızda müzikal bir alet kullanabilen insanlar normal insanlara göre bazı konularda daha başarılı olabiliyor.
2012 yılında Dean Falk tarafından yapılan modern incelemelerde, Einstein'in beyninde gerçekten bir takım sıra dışı yapısal özellikler olduğunu gösterdi. Örneğin; kimsenin bulmadığı şu bilgiye rastlandı, beynin frontal lobunda planlama ve bellekten sorumlu olan birimde fazladan bir tepecik bulunuyordu. İnsanların çoğunda üç tepecik bulunurken onda dört tane vardı. Bu da tabi ki önem teşkil eden bir diğer keşifti. Ayrıca Falk yapılan ilk incelemelerin aksine yan lobların simetrik değil, asimetrik olduklarını ve sağ motor biriminde bir yumru olduğunu gördü. "Omega işareti" denilen bu yumruya sol ellerini kullanan müzisyenlerde rastlanılmakta. Bir kaç satır öncede yazdığım gibi Einstein da iyi bir müzisyendi ve hayatını kemanıyla geçirmişti. Bunu da hatırlatmak isterim.
Falk, omega işaretinden yola çıkarak Einstein'in sol eli yöneten korteksini de inceledi ve bu birimin fark edilir bir şekilde öne çıktığını gördü. Diğer bazı araştırmalardan da bildiğimiz üzere, yaylı enstrümanlarda ustalaşan çocukların beyninde de bunun bir benzeri oluşabiliyor. Hatta sadece 15 aylık bir müzik eğitimi sonucunda bile beynin yapısal olarak değişime uğrayabildiği görülmüştür. Bilimsel sonuçların doğruluğuna inanıyorum, bir Einstein olmasam da keman eğitimi aldıktan sonra düşünsel yapımda bir çok değişimler yaşadım. Sonuç olarak bugün bir çok şeyi daha rahat kavrayabiliyorum.
Keşfedilen bir diğer özelliği ise beyninde bulunan corpus collosum ağının (sağ ve sol lob arasındaki etkileşimi sağlayan sinir ağları köprüsünün) diğer beyinlere oranla daha kalın olması. Bu demek oluyor ki, sağ ve sol lob olağanüstü seviyede iletişim kurabiliyor. Yani bu insanlar düşünsel süreçlerinde çok daha esnek ve hızlılar.
Her şeyden önce beni etkileyen müziğin beyin üzerindeki gücü oldu. Bence çocuklarımızı, bu yönlerini geliştirebilmeleri için müzikal aktivitelere göndermemiz gerekiyor. Biliyorum çoğu ebeveyne göre keman, piyano ya da gitar çalmak saçmalık. Bunu ben demiyorum, keman eğitimi aldığım dönemlerde bir çok arkadaşım bu aktiviteye devam etmedi ya da ettirilmedi. Çünkü ebeveynlerimiz için o zamanlar önemli olan şey üniversite sınavlarımızdı. Artık bu düşünce yapısının değişmesi gerek. Her şey sınav, üniversite ya da kaliteli bir iş değil. Dolu dolu bir beyin ile hayatı yaşamak ve bu hayata bir şeyler katabilmek. Esas önemli olan bu. Bu yazıyı burada bitireceğim ancak sadece bu kısmını sonlandırıyorum. Mevzu bahis Einstein'in beyni. Bu kadar kısa açıklanamayacak kadar yoğun bir konu. Burada sadece yapılan araştırmalara değinmek istedim. Bir sonraki yazı dizisinde çıkarılan sonuçlara değineceğim. Beyninize iyi bakın, müzik ile kalın...
0 yorum