"Üzülme, bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun; tek kanatla uçulmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, kilimin tozunu almaktır. Allah; sana sıkıntı vermekle kirini, tozunu alır, niye kederlenirsin? Taş; taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmayı dileyen taş; ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır." der Mevlana ve şöyle ekler; "Üzülme, kaybettiğin her şey bir gün başka surette geri döner."
Bugün ne yazacağımı düşünürken kendimi gelecekle ilgili umutlu düşünceler içinde buldum. İçimde her ne kadar karamsar düşünceler olsa da yine umut ediyorum. Başka türlü de yaşanmıyor zaten. Yani hayat hala devam ediyor.
Umut etmek insanların içinde asırlar boyunca sönmeyen bir mum gibi değil mi? Bazen titrek bir ışık, bazen güçlü harıl harıl yanan bir ateştir ama yaşadığımız sürece hep içimizdedir. Yaşam varsa umut her daim vardır.
Yaşamak ki gecenin tüm karanlığına rağmen güneşi görebilmek, teninde hissedebilmektir. Yaşamak yaşanılan tüm kötülüklere karşı bir direnmektir. Umutsuz kaldığınızda bu sözler gelsin aklınıza. Yaşamak umut etmektir, umut etmek ise her şeye karşı direnmek, güçlü durmaktır bana göre. Kötülüklerin karanlığına katlanabilme gücüdür çünkü biliriz ki her gecenin bir sabahı vardır. Ne zaman, "işte umutlarım bitti, artık hayat boş", desek; bilmeliyiz ki o güneş doğacak. Zaten hayatı yaşanabilir kılan da umut etmek değil mi?
Düşünüyorum da ilk adımlarını atan bir çocuk, düştüğünde vazgeçiyor mu yürümekten? İnatla her düştüğünde bir sonrakinde canı ne kadar acısa da devam ediyor. Ayakta dimdik durana kadar devam ediyor. Yılmadan, pes etmeden. Gayretli olduğumuz ve umudumuzu yitirmediğimiz sürece hayallerimiz gerçekleşebilir ve mutlu olabiliriz.
Tarihimize dönüp baktığımızda Kurtuluş savaşının kazanılmasının da nedeni umut değil midir? Kocaman bir inanç değil midir? Silahlar toplanmıştı, cephane yok denecek kadar azdı ama bütün bunlardan daha önemli bir şey vardı; umut... İşte bu zafer, azmin ve umudun zaferidir. Bağımsızlık ve özgürlüğümüze giden yol, umudun yolu olmuştur.
Başımıza ne kadar kötü şeyler gelirse gelsin, neler kaybedersek kaybedelim; Mevlana'nın da dediği gibi; kaybettiğimiz her şey bir gün bize başka surette geri dönecektir, yeter ki umudumuzu yitirmeyelim. Gecenin son bulacağını ve hayatımıza güzelliklerin yeniden doğacağını bilelim. Bu inancı hiç yitirmeyelim.
Her insanın içinde birbirinden değişik yapıda bir bahçe olduğuna inanırım hep. Öyle ki; kimilerinin cennet güzelliğinde; kimilerinin ise çalılarla, dikenlerle, çakıl taşlarıyla, kayalıklarla dolu... İçimizdeki bahçeyi güzelleştiren de, çirkinleştiren de biziz aslında. Yalnız bahçeniz ne güzellikte olursa olsun o bahçede bütün çiçeklerden daha güzel tek bir çiçek vardır ki o da UMUT'tur. Bahçelerinizden umudu çıkarırsanız geriye ne kalır size sorarım? Bütün çiçekleriniz solabilir ama umudunuzun çiçeğini asla soldurmayın. Soldurmak isteyenlere de izin vermeyin. Çünkü sizi hayatta tutan tek şey onun mis kokusudur.
Umudun içinizde her daim diri ve taze kalması dileğimle. Kendinize her zaman iyi bakın...
Bugün ne yazacağımı düşünürken kendimi gelecekle ilgili umutlu düşünceler içinde buldum. İçimde her ne kadar karamsar düşünceler olsa da yine umut ediyorum. Başka türlü de yaşanmıyor zaten. Yani hayat hala devam ediyor.
Umut etmek insanların içinde asırlar boyunca sönmeyen bir mum gibi değil mi? Bazen titrek bir ışık, bazen güçlü harıl harıl yanan bir ateştir ama yaşadığımız sürece hep içimizdedir. Yaşam varsa umut her daim vardır.
Yaşamak ki gecenin tüm karanlığına rağmen güneşi görebilmek, teninde hissedebilmektir. Yaşamak yaşanılan tüm kötülüklere karşı bir direnmektir. Umutsuz kaldığınızda bu sözler gelsin aklınıza. Yaşamak umut etmektir, umut etmek ise her şeye karşı direnmek, güçlü durmaktır bana göre. Kötülüklerin karanlığına katlanabilme gücüdür çünkü biliriz ki her gecenin bir sabahı vardır. Ne zaman, "işte umutlarım bitti, artık hayat boş", desek; bilmeliyiz ki o güneş doğacak. Zaten hayatı yaşanabilir kılan da umut etmek değil mi?
Düşünüyorum da ilk adımlarını atan bir çocuk, düştüğünde vazgeçiyor mu yürümekten? İnatla her düştüğünde bir sonrakinde canı ne kadar acısa da devam ediyor. Ayakta dimdik durana kadar devam ediyor. Yılmadan, pes etmeden. Gayretli olduğumuz ve umudumuzu yitirmediğimiz sürece hayallerimiz gerçekleşebilir ve mutlu olabiliriz.
Tarihimize dönüp baktığımızda Kurtuluş savaşının kazanılmasının da nedeni umut değil midir? Kocaman bir inanç değil midir? Silahlar toplanmıştı, cephane yok denecek kadar azdı ama bütün bunlardan daha önemli bir şey vardı; umut... İşte bu zafer, azmin ve umudun zaferidir. Bağımsızlık ve özgürlüğümüze giden yol, umudun yolu olmuştur.
Başımıza ne kadar kötü şeyler gelirse gelsin, neler kaybedersek kaybedelim; Mevlana'nın da dediği gibi; kaybettiğimiz her şey bir gün bize başka surette geri dönecektir, yeter ki umudumuzu yitirmeyelim. Gecenin son bulacağını ve hayatımıza güzelliklerin yeniden doğacağını bilelim. Bu inancı hiç yitirmeyelim.
Her insanın içinde birbirinden değişik yapıda bir bahçe olduğuna inanırım hep. Öyle ki; kimilerinin cennet güzelliğinde; kimilerinin ise çalılarla, dikenlerle, çakıl taşlarıyla, kayalıklarla dolu... İçimizdeki bahçeyi güzelleştiren de, çirkinleştiren de biziz aslında. Yalnız bahçeniz ne güzellikte olursa olsun o bahçede bütün çiçeklerden daha güzel tek bir çiçek vardır ki o da UMUT'tur. Bahçelerinizden umudu çıkarırsanız geriye ne kalır size sorarım? Bütün çiçekleriniz solabilir ama umudunuzun çiçeğini asla soldurmayın. Soldurmak isteyenlere de izin vermeyin. Çünkü sizi hayatta tutan tek şey onun mis kokusudur.
Umudun içinizde her daim diri ve taze kalması dileğimle. Kendinize her zaman iyi bakın...
2019 blog yazısı
blog
blog yazısı
kişisel blog yazısı
mevlana
umudun çiçeği
umut
umut çiçeği
umut etmek
0 yorum