Yer Altı Ülkesi



Sanskritçe'de ele geçirilemeyen, ulaşılamayan, her türlü şeyden korunmuş, şiddetin asla yaşanmayacağı anlamına gelen Agartha, Tibet ve Orta Asya efsanelerinde Asya'daki sıra dağların içinde bulunduğu öne sürülen ve milyonlarca kişinin yaşadığı bir yer altı kentidir.


Bu efsaneye göre Mu ve Atlantis'ten göç eden bilim rahiplerince kurulan Agartha önceleri insanlıkla temas halindeydi. Sonraları gizlenme ihtiyacı duyarak birbirine tünellerle bağlanan, dağlar içindeki kentlerine çekildiler. Buraya kutup noktalarındaki deliklerden ve yer altındaki tünellerden gidilebilir. Agartha'nın 7 ana çıkış noktası bulunmaktadır. Ve bunların bir kısmı da Türkiye de bulunuyor.

İddiaya göre, Ufo'lar aslında Agartha uygarlığının, dünyadaki hayatı belirli aralıklarla incelemek üzere çıkan birer aracıdır. Hiroşima'ya atılan ilk atom bombasından sonra, çok sık görüldüğü söylenilen uçan dairelerin bu sebepten dolayı geldiğine de inanılıyor. 

İşin aslında bende merak uyandıran kısmı, bu olaya bir kişinin tanıklık etmesi. Ne mitoloji ne de varsayımlar... Tek bir kişinin bunu doğrulaması. Binlerce yıllık kayıp dünya teorisini doğrulayan tek isim, 1947 yılında yaptığı Kuzey kutbu seyahatinde burayı gördüğünü iddia eden Amiral Richard Byrd'dır. Tüm yaşadıklarını da günlüğüne detayları ile kaydetmiştir. Amiral, 19 Şubat 1947'de Kuzey Kutbu'na bir uçuş yapmak üzere bir telsizci ile birlikte görev aldı. 7000 metre yüksekliğe çıktığında her şey yolundaydı. Ancak karşılaştığı türbülans sonucu 1000 metreye inmeye karar verdi. Hemen altında uzanan dümdüz bir buz alanı vardı. Onun tarifi ile inanılmaz bir manzara ile karşı karşıyaydı. Kar yağıyor ve gökyüzü kırmızıdan mora kadar tüm renklere bürünmüştü. Kısa bir uçuş sonunda dağlık bir bölgeye geldi. Yarım saat kadar sıra dağlar üzerinde uçtu. 8900 metreye çıkmıştı. Ancak o bu dağları tanımlayamıyordu. Çünkü haritada yer almıyorlardı. Sonra birden dağların ardından akan bir nehir gördü. Buz ve kar olması gereken yerler yemyeşil ormanlarla kaplıydı.

Amiral 4000 metreye kadar indiğinde aşağıda artık tamamen yeşil bir alan vardı. Işık farklıydı ve güneşi göremiyordu. Biraz daha aşağılarda ise garip bir takım hayvanlar gördü. İlk gördüğünde fil sandığı canlıların mamut olduğunu fark etti. Gördüklerini üsle paylaşmak istedi ama maalesef onlara ulaşamadı. Çünkü artık burada telsiz bağlantısı kopmuştu. 

Dışarıdaki sıcaklık garip bir şekilde 23 derece gösteriyordu. Daha da ilerledikçe kent benzeri yapıların olduğu bir yere yaklaşmaya başladı. Birden uçak hafifledi ve tüy gibi bir dalgalanıp uçuyordu. Uçak adeta birileri tarafından ele geçirilmişti. Bu ağır uçuş sırasında Amiral karşıdan kendisine doğru yaklaşmakta olan bir başka uçan bir cisim gördü. Bu cisim disk şeklinde ve parlak bir şeydi. Ve uçan bu diskin üzerinde gamalı haç işareti vardı.

Aniden telsizden kendisine hitap eden bir ses duydu. İsveç yada Alman aksanıyla konuşan biri, ingilizce olarak şöyle diyordu; "Bölgemize hoş geldiniz, sizi 7 dakika içerisinde indireceğiz. Güvenli ellerdesiniz, rahat olun." Uçağın motorları durdu ve büyük bir gücün etkisindeymişçesine etrafında dönerek iniş yapıyordu. Bu esnada uçak şiddetle titriyordu. Kısa bir süre sonra uçak yerle hafifçe temas etti. Amiral büyük bir heyecan içerisinde kendisini karşılamaya gelen uzun boylu, sarışın insanları gördü. Uzakta büyük ve parlak binaların olduğu bir yer vardı. Amiral ve mürettabatı, bu garip yerin ev sahipleri tarafından son derece kibar bir şekilde karşılandı.

Şehre girmek için önce tekerlekleri olmayan düz bir platforma çıktılar ve hızla parlak şehre doğru hareket ettiler. Sanki binalar kristalden yapılmıştı. Kısa bir yürüyüş ve yer altına inen asansör yolculuğundan sonra kendisini uzun bir koridorda buldu. Duvarların içinden gelen gül kurusu rengindeki ışık her yeri eşit bir şekilde aydınlatıyordu. Bir kapının önünde durdular. Üzerinde anlayamadığı bir yazı olan kapı sessiz bir şekilde açıldı. Yanındakilerden biri Amirale endişelenmemesi gerektiğini ve Üstadın huzuruna çıkacağını belirtti.

Amiral Üstad ile konuşmasını günlüğüne aşağıdaki gibi aktarmıştır.

"İçeri giriyorum, çarpıcı renkler görüyorum, oda büyüleyici ve çok etkileyici. Karşımda çok güzel bir insan var, gördüklerimi anlatamıyorum, bildiğim sözcükler buna yeterli değil. İnsan gibi ama çok daha ötesinde, huzur ve mutluluk yayıyor. Düşüncelerim kesiliyor, melodik ve sıcak bir sesle konuşuyor; "Yerimize hoşgeldiniz amiral"

"O, bir erkek, yüzünde çok uzun yılların izi var, uzun bir masada oturuyor sonra kalkıp, bana oturmam için gösteriyor. Oturuyoruz, bana bakıp gülümsüyor ve yine o yumuşak ve melodik sesle konuşuyor; "Sizin buraya girmenize izin verdik çünkü siz dünyanın yüzeyinde tanınan asil birisiniz." Dünyanın yüzeyi mi, diyor ve soluğumu tutuyorum. Gülümsüyor; "Evet şuanda iç dünyanın Arianni bölgesindesiniz. Sizi görevinizden fazla alıkoymayacağım, güvenle yüzeye geri döneceksiniz. Ama şimdi Amiral, sizi neden buraya çağırdığımızı söyleyeceğim. Irkınızın Japonya'da, Hiroshima ve Nagasaki'de patlattığı ilk atom bombalarıyla çok ilgiliyiz. Bu nedenle alarma geçtik ve uçan araçlarımızı yolladık, biz bunlara "Flugelrad" diyoruz. Sizi gözlüyorlar ve ırkınızın yüzeyde ne yaptığını araştırıyorlar. Bütün bunlar geçmişte kaldı Amiral ama biz devam etmek zorundayız. Irkınızın savaşlarına ve barbarlığına daha önce hiç karışmadık ama şimdi durum farklı. İnsanlık için uygun olmayan doğal bir gücü yani atomik enerjiyi öğrendiniz. Özel görevlilerimiz dünyanızdaki güçlere mesajlar veriyorlar ama henüz bir tepki vermediler. Şimdi sizi dünyamızın varlığını gören bir tanık olarak seçtik. Irkınızdan binlerce yıl daha eski olan kültürümüzü, bilimimizi göreceksiniz Amiral."

"Sözünü kesiyor ve benimle ne yapacaklarını soruyorum. Üstad delici bakışlarıyla sanki düşüncelerimi okuyor ve bir zaman sonra cevap veriyor; "Irkınız şu anda dönüşü olmayan noktaya ulaştı. Aranızda ellerindeki gücü bırakmaktansa, dünyayı yok etmeyi göze alacak olanlar var." Başımı sallıyorum ve devam ediyor; "1945'de ve sonrasında ırkınızla ilişki kurmaya çalıştık ama düşmanca davranıldı, Flugelrad'larımıza ateş açılıp, düşürüldüler. Savaş uçaklarınız, kötü amaçlarla düşmanca davranarak bizimkileri kovaladılar. Şimdi sana şunu söylüyorum; dünyanızda çok büyük bir kötülük fırtınası oluşmakta, kara bir öfke ve şiddet yıllardır hiç eksilmeden, artarak birikiyor. Silahlanmanızın bir anlamı yok, biliminizde güvenli bir yer yok. Kültürünüzde açan her çiçek, öfke ve hiddetle ezilip, yok ediliyor, tüm insan canlılar derin bir kaosun içine düştüler. Yaşadığınız son savaş daha sonra ırkınızın başına geleceklerin sadece bir başlangıcı. Biz burada her geçen saat durumu daha açık görüyoruz. Söylediklerimde bir yanlış var mı? Hayır bu eskiden de oldu, karanlık çağlar geldi ama beş yüz yıl önce sona erdi, diyorum. Üstad devam ediyor; Evet, karanlık çağlar asıl şimdi ırkınızın üzerine geliyor, karanlık dünyayı bir örtü gibi örtecek ama inanıyorum ki ırkınızdan bazıları yaşamayı başaracaklar ama buna daha zaman var, fazlası söylenmemeli. Çok uzaklarda ırkınızın yıkıntıları arasından yeni bir dünya doğacak, kayıp efsanevi hazineleri arayacaklar ve bizim korumamızda güvende olacaklar. Zamanı geldiğinde biz ırkınıza ve kültürünüze yardım edeceğiz, belki savaşın ve çekişmelerin boş yere olduğunu bir gün öğreneceksiniz ancak bundan sonra ırkınız tekrar kültürü ve bilimi elde edebilecek. Şimdi bu mesajla birlikte yüzeye dönebilirsin."

Amiral dönüşünde Pentagon'daki bir toplantıda bildiklerini anlattı. Söyledikleri kayda alınsa bile kendisine bildiklerini saklaması söylendi.

Günümüzde hala yer altı ülkelerine ulaşmak için çalışmalar yapılıyor. Mısır'da piramitlerin altındaki tünellerin uzun süredir araştırıldığını biliyoruz. New York Central Park'ın altında ve Afganistan'da yeni tüneller bulunduğu söyleniyor. Bundan dolayı dünyanın yapısı tekrar ele alınıyor. Örneğin; yapılan coğrafi deneylerde 10km derinliğe inildiğinde sıcaklığın artması beklenirken garip bir şekilde aniden düştüğü gözlemlenmiştir. Bunun harici 7km'den fazla derinde fosil mikro organizmalara rastlanmıştır ki bu, bugüne kadar Dünyamızın yapısı ile ilgili ortaya atılan tüm teorilere ters düşmektedir. 

Bunun gibi örnekleri, bulguları yazmakla bitiremeyiz. Kayıp dünya var mıdır bilinmez ama ortaya çıkan bilgi ve belgelerin bu büyük gizemi daha da arttırdığı bir gerçek. 



0 yorum