Kendini Sevmeyen Kişi; Obur İnsan


Bazı zamanlar kocaman bir ağız sizi yutacak gibi hissedersiniz. Yaşadığınız ilişkiler içinde iki kişiymişsiniz duygusunu bir türlü yaşayamazsınız. Gün gelir, 'oburluk' kelimesinin başka bir anlama geldiğini fark etmeye başlarsınız. Bu artık sadece 'iştahlı olmak' anlamını taşımamaya başlar sizin için. Burada ki farklı anlamı, insan ilişkilerinde ve hayata karşı olan oburluk olarak ele alıyorum. Bu öyle bir açgözlülüktür ki, sonu gelmez bir istek ve doyumsuzluk haline seyirci kalırken öte yandan da bir türlü karşınızdakine konduramazsınız; "Yok artık bu kadar olmaz, olamaz" diye...

Üzgünüm, ne görüyorsanız ona inanın, inanın ki kendinizi korumaya alın! Neden peki? Neden kendinizi koruyun diyorum? Çünkü bencilin seyir defteri, sürekli kendini tekrar eden bir insanlık halidir. Onlarda sanki hiç doymayacakmış gibi bir duygu sürekli vardır. Genellikle kendi ihtiyaçları her daim öncelikli olduğu için, siz elinizi kaldırıp, avazınız çıktığı kadar bağırıp, havaya zıplasanız hatta amuda kalkıp bunları yapsanız dahi, üzülerek söylüyorum, sizi görmeyecektir. Çünkü siz onun görüş alanında değilsinizdir ve o an içinde giremezsiniz.

Bencil insanlar her zaman "Acaba ne kaçırıyorum şu an?" kaygısı içindedir. Sizi ise kendi doyumunun bir aracı olarak görür. Genellikle ilişkilerinde stratejik davranışlar geliştirir ve "Acaba bu kişiden nasıl faydalanabilirim" diye düşünürler. Kanaatkarlık ve gerçek manada bir doyum duygusu yaşamadıkları için huzursuz yapıları vardır. Nerede görseniz onları bu huzursuz hareketlerinden tanırsınız.

Birey olma yolunda kendini sevmenin önemi hiç kuşkusuz ki sağlıklı bir "BEN" den geçer. Peki kendini sevmenin gerçekteki anlamı nedir? Kendini sevme; kendi çıkarı için başkalarının haklarını ve de çıkarlarını gözetmeksizin davranma, ilişkilerini ona göre oluşturma ve insanları kullanmak demek midir? Başkalarının zarar görmesi pahasına kendi işini yürütme ve onlardan faydalanmaya çalışmak mıdır? Yani "Kazanmaya giden yolda yapılan her şey mübah mıdır?" 

İşin daha da kötüsü, yaşadığımız dünyada iş ve üretim, ilişkileri birey olmanın yerine, bunu sürekli rekabete dayalı ilişkilere dönüştürdü. Başarı ve kazanma hırsı, çürüyen ve kokuşmakta olan benliklere bencilliğin normal olduğu sanrısını yerleştirdi. 

Sullivan der ki; "Sevmek kendi doyumunu yaşarken, karşındaki kişinin de doyumunu gözetmektir." Yani ne demek istemiştir sizce? "Öteki"nin hayattaki varlığının farkında olmak, paylaşmayı bilmek ve verme kapasitesine sahip olmaktan söz edilmektedir. Yani bir çoğunun yapamadığı, insan olmanın en temel taşları olan "paylaşmak, fedakarlık..." Peki  bu esnada bencil ne yapar? Fayda sağlayacağı ya da konfor hissettiği her durumu kendine yontmakta, kendisine yararlı bulduğu, işine gelen her şeyi bünyesine katmakla meşgul olup yanındakini hiçe saymaktadır. 

Bir insanı hiçe saymaktan, değersiz hissettirmekten bahsediyoruz. Hiçe saymak! Canıyla, kanıyla hemen yanında yer alan, özne olmayı fazlası ile hak eden, çocuğu, karısı, sevgilisi ya da arkadaşı hiç fark etmez kendisinden insanca bir ilgi, özen ve saygı bekleyen birisini hiçe saymaktan bahsediyoruz. 

Kötü olan şu ki; bencil fazlasıyla kendisi ile meşguldür, meşguldür de aslında kendisine karşı çok ilgili görünse bile ne yazık ki kendisini pek sevmez, başkasından alıp kendisini doldurma çabası bundandır hep. Sürekli başkalarından alarak içindeki boşluğu ve kocaman yalnızlığı doldurmaya çalışmaktadır. Ama nereden bilsin ki başkalarından alarak o boşluklar asla dolmaz ve hatta dolmadığı gibi giderek de açık büyür. 

Ben çok dikkat ederim mesela, siz de dikkat ettiniz mi hiç bilemiyorum. Bencil insanları yemek masasında hemen tanırsınız! Yemek yeme davranışları hemen dikkatinizi çeker, onlar genellikle kafasını önüne eğip ne varsa silip süpürürken, siz masada sadece bir dekor işlevi görürsünüz, bir iki laf etmeye çalışsanız dahi arkadan tatlı geliyor telaşı ile o karnını doyurmaya çalışmaktadır. O kadar müthiş bir şekilde alan kaplarlar ki siz kenarda köşede kalmış hissiyatını iliklerinize kadar hissedersiniz.

Mesela iki kişilik etkinliklerinizde genellikle onun beğenileri, zamanı ve kuralları vardır. Bir yere gittiğinizde atıyorum, bir eğlence mekanındasınız, kendisi eğleniyor sizin ise uykunuz gelmişse "o" sabahlayabilir. Başka bir gün eğer keyif almadıysa siz ne kadar kalmak isterseniz isteyin, "Buranın enerjisini beğenmedim" diyerek sizi de peşinden sürükleyip oradan gidecektir. 

Genellikle evin sorumluluklarını alma konusunda mümkün mertebede sıyrılmaya ve karşısındaki kişiye yıkmanın yollarını arar. Televizyon izlerken dahi kendi öncelikleri vardır. Kumanda adeta ruhsatlı silahları gibidir. Yemekle kavga edercesine karnını doyurduktan sonra, hızla salona ya da koltuğa kendini atmak için depar halindedir. 

En önemlisi de kendi haz ve doyumuna engel oluşturan bir durum olursa fazlası ile gergin olurlar. Çünkü engellenme öfke yaratır, allem kallem edip o ihtiyacını giderir, ihtiyaçlar asla ama asla ertelenmez. 

Peki bunlardan sonra size ne mi olur? Sahi ya ne olur? Sizce cevap vermeme gerek var mı? Bence hepimizin hayatında tanıdığı bir iki bencil insan olmuştur. Sevgili okurum o yüzden cevabı sana bırakıyorum. Ne de olsa, arife tarif gerekmez bence. :)

Sevgi ile kalın.

0 yorum