Şiddetin Kısa Hikayesi ~deneme 1


...

... "Neden insanlar şiddete bu kadar eğilimli? Nereden geliyor bunun kaynağı? Herkes mi böyle? Peki sen, sen neden böylesin? Ne yaptım da sana, bunları reva görüyorsun?" diye içinden geçiriyordu o an, göz yaşları içinde camdan bakarken kadın. Bir yandan su toplamış, kan oturmuş sol kolunu tutuyordu. Can acısına değildi göz yaşları. Ardı ardına ruhuna yediği darbeler onu böyle yaşlara boğmuştu. O gün çocukluğu öldü. Bir kez daha ihaneti gördü emanetine, kadınlığına, çocukluğuna...


Onun tartışmaya neden başladığını anlamadığı gibi, şiddete neden maruz kaldığını da bir türlü anlayamıyordu. Eve gitmek istiyordu. Annesine sarılmak, ağlamak, ağlamak ve ağlamak... Ancak kilometrelerce uzaktaydı ve adam onu ailesi ile görüştürmezdi, hele ki bu halde...

Çile evine geri döndü. Kapının eşiğinden adımını attığı gibi kolundan yakaladı adam. Kan oturmuş kolunu bir mengene gibi sıkıp, dişlerinin arasından konuştu; "Sakın bu odadan bir adım bile atma. Yoksa seni öldürürüm. Bana sorgusuz sualsiz biat edeceksin. Ne dersem yapacaksın. Sen kim oluyorsun? Yakın zamanda da üzerinde ne varsa bana geçireceksin. Aksini yaparsan alırım canını.

Neydi bu öfkenin temeli? Neydi bu hırsın nedeni? Neden her şeye bu kadar saygısızca sahip olmaya çalışıyordu? Zaten aile değil miydiler? İçine akıtarak göz yaşlarını geçti kadın odanın bir köşesine. Başı dönüyordu. Az önce neler yaşamıştı, buradan sağ çıkabilecek miydi? Artarak devam eden bu zulme boyun eğecek miydi? Oysa ne demişti ki? Acıktığı için dayanamadığını söylemişti ve saatlerce açtı, evet anlıyordu para harcanmasını istemiyordu karşı taraf. Onunla yaşadığı bu kısa dönemde anlamıştı paraya verdiği değeri ama insan daha önemli değil miydi bu hayatta... Tüm dediği "çok açım" demekten ibaretken olay nasıl buraya kadar gelebilir diye düşündü lakin bulamadı. Yaşadığı bu şiddetin hiç bir nedeni yoktu. 

Yaşadığımız coğrafya genelinde kadının bir adı da yoktu zaten.

Koluna değil, yüreğine oturmuştu kan. Canı değil de adeta tüm ruhu ızdırap içindeydi. Koluna baktı, "Tanrım, insan içine nasıl çıkacağım böyle..." diye sessizce mırıldanırken işin gerçeğini gördü o an. Bu kolla insan içine bir şekilde karışacaktı belki, peki örselenmiş ruhu nasıl karışacaktı... 

Bu acıyla ne kadar zaman geçirdi odada bilemedi ve kalktı kadın. Koluna sürecek bir merhem aramaya başladı, bulamadı. Belki ağrı kesici vardır diye mutfağa geçti, yine bir şey bulamadı. O kadar çok göz yaşı akıtmıştı ki şifa olur niyetine sürahiyi aldı eline, tam su içecekken onu gördü karşısında ve elindeki kayıp yere düştü. O anda gördü kadın, adamın gözlerinde tekrar büyüyen şiddeti. Hemen yere çöküp cam kırıklarını toplamaya başladı.

"İstemeden oldu, ben..." derdini anlatamadan birden saçlarında bir acı hissetti şimdi yerlerde sürükleniyordu. Ne kadar bırak dese de, sesi gitmiyordu sanki, ulaşmıyordu karşı tarafa. Kendini şiddetin kollarına teslim etti. Nereye kadar dayanacaktı ki... Belki de bugün ölecekti. 

Kendinden güçsüz birine zulüm etmenin heyecanı içinde adam haykırdı kadını boğazlarken; "Sen ne beceriksiz bir kadınsın! Bak her yeri cam kırığı yaptın. Beceriksiz! Sana o odadan çıkma demedim mi?"

Bir yandan boğazlıyor, bir yandan kafasını yerlere vuruyordu. O anda kadının tek gördüğü duvara kadar sıçrayan kan lekeleriydi... Bunlar benim mi? Nasılda akıyorlardı aşağı doğru, güneş fütursuzca üzerlerine vururken... Oysaki güneş onun üzerine her zaman mutlu olduğunda vurmuştu. Hayat nasıl da böyle tersine dönmüştü birden. Nefesini kaybederken yavaş yavaş gözlerini yumdu, artık vadesi dolmuştu. Ölümü böyle mi olacaktı? Hayal ettiği gibi çocukları yanında huzur içinde değil, bir vahşet içinde mi...?

Adam boğazlamayı bıraktı, artık kendini daha yüce hissediyordu kadının karşısında. Onu yakalarından kaldırdı ve bir çöpmüş gibi fırlattı. Çıkıp gitti.

Zaman kavramı yoktu artık. Kadın olduğu yerde yavaş yavaş nefesler alarak sabit bir noktaya bakıyordu, karşıda hala taze duran ve duvardan akmaya devam eden kanına bakıyordu... Bu zulme susmalı mıydı... 

Zar zor kalktı ayağa, elini yüzünü yıkamaya gitti ve aynanın karşısında gördüğü suretten korktu. Kapattı gözlerini, bu bir kabustu ya da onun gibi bir şey. Üçe kadar saydı ve yeniden açtı gözlerini. Ancak hakikat hala karşısında ayan beyan duruyordu. Onun acizliğini bağırıyordu resmen. Kaçamadı kendinden. 
İşte o an karar verdi, pes etmeyecek, bütün kadınların sesi olacak ve hakkını adalet ile arayacaktı ve öyle de alacaktı. Bu zulme sessiz kalırsa, üzerinde emeği geçen her bir kadın hakarete uğramış olacaktı, en önce de annesi...

...

Şiddetin bir nedeni, ismi, cinsi, cinsiyeti yoktur. Bir çiçeğe bile yapılacak zulüm, katliamdır. Bu şiddetin önüne bir şekilde geçilmeli, evet, ancak nasıl olur bilemiyorum. Annelerden ya da anne adaylarından tek istediğim evlatlarını insani değerler çerçevesinde büyütmeleri. Görüyorum ki iyi bir eğitimle bile olmuyor bu. Çünkü yukarıda bahsi geçen adam gayet iyi eğitimli ve donanımlı biri. 

Şiddet sizi de bulabilir, çocuğunuzu da. Bilmelisiniz ki sessiz kaldıkça da artar. Kocaman bir çığ olur ve bir gün siz bu çığın altında kalarak can verirsiniz. Tüm sevdiklerinizden kopartılırsınız. Susmayın, susturmayın...  

0 yorum