İki Devrin Hikayesi


"Fi, Çi, Pi üçlemesi ve Aeden'den sonra Azra Kohen'in yeni kitabı, 'Gör Beni'nin birinci baskısı 2019 Ocak ayında tamamlanmıştı. Almayı istediğim bir kitaptı ve bana hediye olarak gelmesi beni çok mutlu etmişti. Çünkü bana göre Azra Kohen'in yazdığı kitaplarda sizi araştırmaya iten bir güç var ve böylesi bir hediye almak benim için paha biçilemez bir şey. 


Ayşe Kulin'den sonra benim için değer arz eden bir yazar. Çok sevdiğim arkadaşlarıma hediye düşünürken; Ayşe Kulin'in kitaplarının yanına Azra Kohen'i de ekliyorum artık. İnanın bilgi değeri olan hediyeler vermek şu içi küflenmiş, kararmış çağda yakılan mini mini mumlar gibidir. Ve o mumlar günü gelince kocaman bir alev topuna dönüşecektir.

Çok uzatmadan kitaba kısaca değinmek istiyorum. Kapağında "İki devrin hikayesi" yazan bu kitap neyi anlatıyor? Genel olarak bakıldığında aşkı konu edinen bir kitap. Ama öyle günümüzün içi boş aşk romanları gibi değil, bunu daha ilk sayfasını okurken anlıyorsunuz. Bu kitapta her şey çok farklı, derinine baktığınızda gerçekten iki farklı devir görüyorsunuz. Size ilk sayfalarından bir cümle aktaracağım; "Sadece bir zerre olduğunu unutmadan, hayatla savaşmayı bırak ve yaşama sahip çık." ; bir sonraki sayfaya geçtiğinizde, "Her seçimde iki şartın olsun; potansiyeline hizmet etsin seçeneğin ve yaşamın yanında olsun her seçimin. Hayata katkın olsun." Ve sonrasında ise Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözü ile aralanıyor kapısı; "Acizler için imkansız, korkaklar için inanılmaz gözüken şeyler kahramanlar için idealdir."

Savaş sadece aptalların sevineceği bir yıkımdır. Kitap karakterlerimizden Ülkü, savaştan yeterince yara almış, karakteri fazlası ile güçlenmiş ve hayattaki gayesi, görünüşünün nasıl olduğunu düşünmekten çok daha önemli olan bir kızdır. Samimiliğin, dostluğun bağrından kopup savaş sonrası ailesi ile birlikte, samimiyetten uzak ve bütün dertleri gösteriş olan insanların arasına yani İstanbul'a gelmiştir. Bir diğer karakter olan Selim, sadrazamın oğlu, savaşı köşkünden takip eden, her şeyden bir haber, savaş nedir bilmeyen ve dış görünüşüne fazlası ile önem veren biridir. Ülkü'nün gelişi ile kader ağlarını örmeye başlar.

Kitabın kapağına tekrar geri dönecek olursak, iki devrin hikayesi nedir, gerçeğinde neyi anlatmak istiyor? Ülkü saçından ayak tırnağına kadar bir Cumhuriyet kadınıdır. Cumhuriyete geçiş döneminde kadınlara olan kalıplaşmış bakış açısının yıkılmasındaki süreçte dimdik duran güçlü bir karakterdir. Selim ise Ülkü'nün karşı olduğu tüm düşünceleri bünyesinde barındıran bir karakterdir. Ne demek istediğimi az çok anlamışsınızdır. İşte yaşanılan iki farklı devri dahi iki insan arasında huzur içinde birleştiren bir güçten bahsediliyor burada; yani aşk... 

...


"İnsanın kendini bilmesi, insanlık tarihini yani nereden geldiğini anlamasıyla başlar. Geldiği yeri bilmeyen, gitmesi gereken yeri de bilemez ve bilinmezlik içinde kaybolmuş biri, insan olamaz."

Kitaptaki bir diğer karakterlerden olan ve beni etkileyen Fred öğretmen unuttuğum bir çok bilgiyi bana yeniden hatırlattı ve bilmediklerimi de öğrenmemi sağladı. Onun bir cümlesi ile hikayesini kısaca aktaracağım; "Savaşın şeytanlığından sadece gerçek bilgiye ulaşarak kurtulunabileceğini anlamış ve bunu anlatabilmek için yaşamaktaydı." Yani o da savaştan payına düşeni ziyadesi ile almıştı. Zaten öyle değil mi; savaşlar ülkeleri yönetenlerin başlattığı ama halkın acısını çektiği bir oyun... Fred öğretmen bir sayfada diyor ki; "İnsanı anlamak için insanlığı anlamak lazım, insanlığı anlamak için inancı anlamak lazım, inancı anlamak için dini anlamak lazım, dini anlamak için tüm dinleri anlamak lazım ve tüm dinleri anlamak için anlamaya en baştan başlamak lazım..."

Dediğim gibi derinine indiğinizde aşk hikayesinden çok farklı konuları ele alan bir kitap bu. Dinlerin tarihine, eski uygarlıklara, Osmanlıya, Cumhuriyete ve bir çok konuya değiniliyor.

...


Size kitaptan biraz alıntılar yapmak ve yazımı sonlandırmak istiyorum.

"İnsan olmayı başarabilmek için doğduğunu anlamadıysan, hangi dine inandığının hiç bir anlamı yok."

"Paranın uşağı olmuştu hak. Adalet ise yoktu. Zenginliğin bir sınırı konmadan adalet nasıl olsundu?"

"Anlamak için konuşmak değil, sadece düşünmek ve bilgi toplamak gerek."

"Yaşadığımız, yaşamayı seçtiğimiz her şey bizdik. Seçimlerimizdik biz. Girmeyi seçtiğimiz kapı, yürümeyi seçtiğimiz yolduk."

"Kadın olmak başlı başına bir ihtilaldi. Her şeye rağmen kadın kalabilmekse en büyük zaferdi! Çünkü dünyanın en çok kadınlara ihtiyacı varken, sadece üç beş abazan aç bırakılmış cinselliklerine mazeret arıyor diye, objeleştirilen kadının tüm varlığını hayattan çekip saklanması hayata ihanet değil miydi? Kadının görev almadığı bir toplum köleliğe hizmetteydi."

"Gör, bedenin güzelliğini değil içindeki fırtınayı, yaşadığı acıları, öz benliğini gör. Bakmakla görmek farklı şeyler, her şeyiyle gör, gör ve anla."

"Toplumları doğuran kadınları kişi olarak göremeyen, karanlığa iten toplumlar, mazeretleri ne olursa olsun, yok olmaya, yağmalanmaya ve köle olmaya mahkümdurlar, çünkü kölelik anneden geçer."

Farkındalık yaratacak ve keyifle okunacak hikayeye sahip bir roman. Okudukça satırlarında kendinizi kaybedeceğiniz ve yeniden bulacağınız bir içerik. Yeniden bu güzel kadına teşekkür ederim, böylesi güzel bir kitapla bizi buluşturduğu için.      

1 yorum

  1. Uzun zamandır okumak istediğim, merak ettiğim bir kitaptı :)

    YanıtlaSil