Pardon Kalubela'da Ruhlarımız Birlikte Miydi?



En az bir kere olsun bile demediniz mi? Anlayamadığınız bir güç tarafından çekildiğiniz o insana karşı, "Seni bir yerden tanıyor muyum?" diye.Hiç mi olmadı birini görüp kanınızın ısındığı, kendinizi yakın hissettiğiniz ve gözlerine bakarken kendinizi evinizde bulduğunuz...

Bir bakış ile tüm hayatınızın anlam bulduğu, her bir parçanın kusursuzca yerine oturduğu biri ile hiç mi karşılaşmadınız? Belki evet, belki de hayır...


Hayat o kadar farklı ki, tam her şeyden vazgeçtiğiniz anda, oyuna tekrar katılmanız için  iyisi ile kötüsü ile bir çok kapı aralıyor. Ve işte her zaman en güzel şeyler bu vazgeçişlerden sonra geliyor. Her bir vazgeçişiniz ile aslında o çok istediğiniz size gelmiyor mu? Belki aşk, belki para, belki mevki, belki çocuk, belki de bir kedi. :) Bilemeyiz.

Nereden başlayıp nerelere geldim... Demek istiyorum ki, bazı dönemler yaşamınız içindeki hayata yanlış birileri dahil olur. Bir zaman sonra bu yanlışlığın farkına varırsınız. Başlangıçta çok bir önemi yok gibi hissettirir kendini çünkü zamanla her şeyin düzeleceğini düşünürsünüz. Bir şeylere katlandıkça, artık pek çok davranış size zarar vermeye başlar. Ancak yine de iki ayrı yaşam içinde kesişen ve bir şekilde başlamış olan bu hayat sürdürülmeye çalışılır. Ki insanların kendilerine yaptığı en büyük yanlışta burada başlıyor... Kendimizi kandırmakla.
Devam etmeye çalışmakla.

Eğer yanlış kişilerin yolları aynı hayat içinde kesişmiş ise yapacak bir şey yok, mutlaka biter, hatta mutlaka ve mutlaka bitmelidir; ister 4 ay sürsün, ister 4 yıl, ister 40 yıl... Sonuç hep aynı olacaktır.

Şunu çok iyi anladım ki, insanlar kendileri için doğru olan insanlar ile bir hayat sürdürebiliyorlar. Ya da daha iyi niyetli yaklaşımları olan insanlar ile...

Beş duyumuza bir altıncı his ekleyerek, cümlelerimin en başında anlattığım insanları tanımlandırmaya çalışıyoruz. Genellikle tam da her şeyden vazgeçtiğimiz anda beliriveriyorlar. İyilikleri ve iyi niyetleri ile aslında onlara kanımız kaynıyor. Yüreğimiz kucak açıyor, sarıp sarmalıyor... Tabi biz bu altıncı hisse pek bir anlam yükleriz, hatta bir çok sorumlulukta veririz ona. Fizik ötesi kavramlar dahil her şey bunun içine girebilir. Auralarımız bile işin içindedir. 

Bu garip hissin bir tanımı yok. Ne derseniz deyin. Ama illa ki bir tanım istiyorsanız, ben buna çocukluğumda anlatılan kısa bir hikaye ile tanım yapabilirim. Nedense bu şekilde tanımlanması bana daha doğru geliyor ve daha anlaşılır.

İslam inanışına göre, Allah evreni ve insanı yaratmadan önce ilk insandan kıyamete kadar dünyaya gelecek tüm insanların ruhlarını tek bir seferde yaratmıştır. Ruhlardan Zerr alemi veya Elest Kalubela aleminde Allah tarafından söz alınmıştır, "emirlere uygun yaşanacağına dair." Dünyaya gelişimiz ile bunu ilişkilendirirsek, her bir ruhu dünyaya sözlerini tutup tutmayacaklarını görmek için gönderir. Hala ışık yanmadı mı? :)

Gelin bu tanışıklığa şu açıdan bakalım, Kalubeladan dünyaya gelinceye kadar geçen sürede ruhlarımız hep beraberdi. Yani tüm ruhlar birbirini çok iyi aslında tanıyor. Tabi ortam ve süreyi bilmemiz imkansız. Çünkü hiç birimiz o anı hatırlamakla yükümlü değiliz. Ama dediğim gibi bana çocukluğumda anlatılan bu yaklaşıma göre anlaşmaların yada anlaşamamaların temeli buradan geliyor. 

Dünyada birini çok iyi tanıyor gibi olup buna karşın hiçbir yerde karşılaşmamamızın açıklaması da, tanımadığımız biri ile anlaşamayacağımızı ya da tanısak dahi zorlamanın bir anlamı olmadığını düşünmemizin açıklaması da Kalubeladaki yaşamımızla alakalı.

Soruyorum, anlam veremediğini bu hisse hiç mi kapılmadınız? Şimdi lütfen bu yazıyı kapatın ve düşünün. Karşınızdaki insan sadece bir bakışı ile hiçbir söz etmemesine rağmen eviniz gibi mi yoksa onca sözlere rağmen zehirli bir sarmaşık gibi mi?

0 yorum