Kendini bil




Düşünüyorum da hayata dair beklentilerimiz o kadar çok fazla ki. Ve bunun herkese çok büyük bir kararsızlık verdiğini görüyorum. Etrafta neredeyse bir sürü ne yapmak istediğini bilmeyen insanlar var. Sanırım bu günümüzün bir hastalığı da olmaya başladı.

Daha önce böyle bir yazı yazdım mı hatırlayamıyorum. Tam olarak nereden başlamak gerekiyor onu da bilemiyorum. Ancak Alice harikalar diyarından bir örnek vererek başlayabilirim. Lewis Carrol "Alice harikalar diyarında" kitabında şöyle bir  bölüme yer vermişti; "Alice, ormanda tavşanla birlikte tazıdan kaçmaktadır. Alice ile tavşan tüm hızlarıyla koşarken yol birden ikiye ayrılır. Alice durur ve tavşana nereye gideceğini sorar. Tavşan "Bu senin kararın" der. Alice hangi yoldan gideceğini bilememektedir. Tavşan durur ve şöyle der; "Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin bir önemi yoktur."

Sizce de öyle değil mi? Nereye gideceğini bilmiyorsan o yolun seni nereye çıkardığının bir önemi de olmuyor. 

Yazılarımın en büyük unsuru insanların yaptığı hareketler ve gösterdiği tepkiler olduğu için her zaman notlar alırım. Bu benim işim değili ancak bunu yapmayı seviyorum. Bunu yaparak onların hareketlerini daha doğru yorumlayabiliyorum. Yani öyle yaptığımı düşünüyorum. Ne zaman bir insanla konuşsam anlamlandıramadığım bir duygu karmaşası ile karşılaşıyorum. Ve bunu anlamaya, çözmeye çalışıyorum. Çoğu zaman tabi ki başarısız oluyorum. Ne kadar çözümünü bilsem de sabırla ilgilensem de benimde nevrimin döndüğü zamanlar oluyor, sonuçta insanız hepimiz.

Bu konu ile ilgili küçük bir kıssa daha paylaşmak istiyorum. Sanırım Eflatun idi. Eflatun'a "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?" diye soruyorlar. Eflatun'un cevabı ise şöyle oluyor; "Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra da yitirdikleri sağlıklarını geri alabilmek için para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Bunun sonucu olarak bugünü de yarını da ziyan ederler. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar ancak hiç yaşamamış gibi ölürler."

Dostlar sizde bir durup önce kendinize ve sonra etrafa baktınız mı hiç? Peki hala ne istediğinizi biliyor musunuz? 

Ben o insanları alışveriş mağazasında amaçsız bir şekilde boş boş bakınarak gezen insanlara benzetiyorum. 

Bu tarz hareketler sizce ne istediğini bilen insan davranışı mı?

Yürüyüş yapmayı önersen yapmaz ama boş boş avm de takılır. Film izleyelim desen izlemez, beğendiği tek kategori saçma sapan programlar olduğu için filmden sıkılır boş gözlerle ekrana bakar. Mesela hayat gayesi bir tek çalışmak bir şeyler almaktır. Öyle insanlar görürseniz Eflatun'un bu sözü ile onları baş başa bırakın. 

Mesela şu insanlar da çok kötü... Belki de kararsızlardan bile daha kötü. Rüzgarın savurduğu yere doğru gidenler. Bu kişiler başkalarının onayı olmadan televizyonu bile açamazlar. Gerçekten abartmıyorum. Lisede benim öyle bir kız arkadaşım vardı. Bilgisayar dersindeydik ve ona neden kendi bilgisayarını açmadığını sorduğumda, "öğretmenin açabilmemiz için onay vermediğini" söylemişti ve tuşa basarsa yanlış bir şey yapmaktan korktuğunu... Bu insancıklar için bakınız Mevlana'dan şu sözü buraya bırakıyorum; "Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder hem kendini" 

Tabi benimde hayatımda böyle kararsızlıkla dolu zamanım olmadı değil. Sürekli neyi, nerede yanlış yaptığımı sorguladığım ve sürekli bunların peşinde koştuğum kocaman yıllarım oldu. Nitekim peşinden koşmaktan vazgeçtim ve kendimi sükut içinde anlamaya çalıştım. 

Uzun lafın kısası, ne istediğinizi bilerek yola çıktığınızda evrendeki tüm canlı cansız her şey yolunuzdan çekilecek, size yol verecektir. İdealleri ve hayalleri olan insanlar bunları hem kendi hem de toplum için yavaş yavaş inşa etmeye ve yeşertmeye başlamıştır. İnsan olmak ve insan kalabilmek için ne istediğini bilmek yaşamın altın oran noktasıdır. Çünkü ne istediğini bilmeyen, karşısına çıkan her durumda boyun eğen ya da hiçbir şeyde kararlı olmayan, bir dalda durmayan, bir işi sonuna kadar götüremeyen, aşkta bağlılığı bulunmayan biri gibi davranan insana dönüşür. Bu insanların hayata karşı heyecanları hep sönüktür. Onların hayalleri yelken açmadan denize çıkanlar gibidir. Onlar için her rüzgar gelip geçici bir yel hükmündedir. Bu nedenle her rüzgarda savrulan ot değil, rüzgarla kucaklaşan çınar olmak için ne istediğini bilmek şarttır. 

0 yorum