Stefan Zweig - Satranç


"Bize hiçbir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz."
                                                                                                                       Stefan Zweig


Hakkında bir çok video izlediğim ve blog yazısı okuduğum, herkesin de tavsiye ettiği, Zweig eserlerinin de başında gelen, ki muhtemelen de bir çok kişinin okuduğu bir kitabı anlatmak istedim. Aslında farklı bir şekilde başlamak istiyorum yazıma. Sizlere hayat gibi bir oyunun hikayesinden bahsetmek istiyorum.

Yaklaşık 1500 yıl kadar önce bir alim ve bir zalim karşılaşıyor. Zalim olan tahmin edebileceğiniz gibi bir kral. Hindistan'da yaşıyor ve savaşı çok seviyor. Halkta artık savaşmaktan bıktığı için dayanamayıp barışı çok seven alimden yardım istiyor. Alim uzun bir süre düşünüp taşınıyor ve sonunda en cahil ve zalim olan birinin bile hoşuna gidebilecek bir oyun buluyor.

Kralın huzuruna çıkıyor ve "Kralım, siz savaşmayı çok seviyorsunuz. Bende size dilediğiniz gibi savaşabileceğiniz bir oyun getirdim. Bu ufak taşlar sizin askerleriniz yani "piyon"larınız. İki tane "at"lı, iki tane de "fil"li birliğiniz var. İki tane de "kale"niz... Siz tabi ki de "şah"sınız ve yanınızda da yardımcınız "vezir"iniz var. Artık hayatınızın sonuna kadar dilediğinizce savaşabilirsiniz."

Kral "Chaturanga" isimli olan bu oyunu pek bir beğendi. Alime dönerek "Dile benden ne dilersen." dedi. Alimin zalime verdiği cevap ise başlı başına başka bir oyun olmuş. Demiş ki, "Fazla bir şey istemem. Bu oyunun ilk karesi için bir, ikinci karesi için iki tane buğday istiyorum. Her karede bir öncekinin iki misli buğday verseniz benim için kafi." Matematik sorusu da olmuş adeta.

Zalim kral kendisi gibi yüce birinden bu kadarcık, ufacık, minicik bir şey istendiği için çok sinirlenmiş ve "Hesaplayın, hak ettiğinden de fazla vermeyin!" demiş. Hesaplamışlar ve 15. karede verilmesi gereken buğdayları tartınca 1,5 kilogram olduğunu görmüşler. 25. karede 1,5 ton ve 31. karede 92 ton hesaplamışlar. 49. kareye geldiklerinde ise 24 milyon ton buğday vermeleri gerektiği ortaya çıkmış ki bu rakam bile Türkiye'nin yıllık üretiminden fazla. 64. kareye gelindiğinde ise istenen buğday adeti "on sekiz kentilyon dört yüz kırk altı katrilyon yedi yüz kırk dört trilyon yetmiş üç milyar yedi yüz dokuz milyon beş yüz elli bir bin altı yüz on beş." Hayal edebildiniz mi? Ben yazarken bir çok kere durdum ve doğru mu diye kontrol ettim. Tüm dünya bu adama buğday üretse bir yılda tamamlanır mıydı acaba? Neredeyse imkansız.

Hem oyun hem de cevap gerçekten de büyük bir zekanın ürünü. Sonradan isim ve kural değiştirmiş olsa da bu özelliğini hiç kaybetmemiş bir oyun. Bu oyunla ilgili daha bir çok ilginç hikayeler mevcut. Yazmak isterdim ancak kitaptan da birazcık, spoiler vermeden bahsetmek istiyorum. Ama gönül rahatlığı ile diyebiliriz ki, satranç hayat gibidir. Süresi belli değildir ve ne zaman da biteceğini bilemezsiniz. Bazen bir şeyleri elde edebilmek için başka bir şeyi feda etmek zorunda kalırsınız. Her zaman ilerleyemez ve bazen geri adım atmak zorunda da kalabilirsiniz. Ama her bir adımda düşünmek zorundasınız. Seçimleriniz hep akıllıca olmalı. Yani stratejik. Hedefe ulaşmanın tek bir yolu yoktur. Farklı yollarda deneyebilirsiniz. Yılmadan, sıkılmadan, usanmadan tekrar tekrar denemelisiniz. Çünkü hayattaki gibi olasılıklar da sonsuzdur. Her taşın bir konumu ve önemi vardır. Tıpkı hayattaki hiçbir insanın önemsiz olmaması gibi. Nasıl akıllıca bir oyun değil mi? Bir piyon bile vezir olma potansiyeline sahiptir.

Bir yandan da yaptığınız her bir hamlenin sonuçlarına katlanarak size sorumluluk almayı da öğretir. Bu yönüyle belki de dünyanın en stresli oyunudur. Belki de aklın bir işkencesidir. Çünkü sıkı bir konsantrasyon gerektirir. Bu devirde belki de en çok ihtiyacımız olan bir özellik. Odaklanabilme!

Gelelim kitaba, Amerika'dan Arjantin'e yapılan uzun gemi yolculuğu sırasında oynanan bir dizi satranç maçı öyküsünü içermekte. Bu uzun öykünün merkezindeki maçlar, satranç şampiyonu Czentovic ve Dr. B arasında geçmektedir. Kitabı da güzel kılan bence bu maçlar. Dr. B'nin nasıl satranç oynamayı öğrendiğini, nasıl gemiye bindiğini, her bir hamlede odanın içinde neler yaşandığını, oyuncu, seyirci herkesin nasıl hislerle hareket ettiğini okurken kendinizi de o gemi salonunda buluyorsunuz. Klişe gibi ama gerçekten oyunu izlerken buluyorsunuz kendinizi. Öykü bir sayfadan diğerine nabız atışı gibi ritmik ve ahenkli bir şekilde akıyor. Beni ise en çok etkileyen Dr. B'nin hayatıydı. İçinde Hitler iktidarının da geçtiği trajik bir hayatı olan Dr. B, yaşadıklarını anlatırken beni çok derinden sarstı.

Satranç, hem kendi içinde müthiş anlatımı ve heyecanıyla okumaya değer bir novella hem de yazarın hayatında tuttuğu önem ve anlattığı dönem itibari ile kıymetli bir eser. Kitap, yazarı ve dönemi düşünülerek okunursa müthiş zevk verecektir ki yazarın yaşadığı dönemdeki hayatını da başka bir yazıda bahsetmeyi düşünüyorum. Herkese bu kitabı okumayı tavsiye edebilirim. Eminim ki sıkılmadan bir solukta bitireceksiniz.

1 yorum

  1. Merhabalar,

    Avusturyalı roman, tiyatro, biyografi yazarı Stefan Zweig’i ilk olarak ”Satranç” kitabıyla tanımıştım. ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romanını da dün itibariyle bitirdim. ”Olağanüstü Bir Gece”, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimini anlatmaktadır. Romanda beni en çok etkileyen cümle şu iki cümle olmuştu:

    -Kendisini bulmuş olan insan dünyada hiçbir şeyi kaybetmeyecektir. Kendi içindeki insanı kavramış olan insan ise bütün insanlığı anlayacaktır.

    -Ne var ki bu satırları zaten sadece kendim için yazacaktım ve kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkaları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.

    ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romandan altını çizdiğim, en sevdiğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/olaganustu-bir-gece-romanindan-muhtesem-20-alinti/

    Umuyorum ilgiyle okursunuz,
    edebiyatla ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil