Geçen haftalarda bitirdiğim bir kitabı sizlerle paylaşmak istedim. Aslında bitirdiğim o kadar çok kitap var ki. Hepsini tek tek inceleyip yazarsam sanırım ömrüm yetmez.
Öncelikle kitabın arka kapağındaki yazı ile başlayalım.
"Devrim zamanı Rusya... Kara kışı aratmayacak kadar soğuk, kasvetli bir Eylül günü, tıp fakültesinden yeni mezun bir doktor, şehirde çoktan unutulmuş geleneklerin ve boş inançların hüküm sürdüğü uzak bir kasabaya gelir. Devrim, büyük şehirlerin merkezinde hayatı ve zihniyetleri altüst ederken, bu genç doktor ülkenin ücra bir bölgesinde kadercilikle ve batıl inançlarla zorlu bir mücadeleye girişir.
Zor bir doğum, hassas bir cerrahi müdahale, uzaktaki bir hastaya ulaşabilmek için şiddetli bir kar fırtınasına rağmen göze alınan bir yolculuk, ağrılarını dindirmeye çalışırken morfinman olan bir meslektaş... Genç doktorun gündelik hayatında karşılaştığı bütün zorlu sınavlar, Bulgakov'un elinde olağanüstü güçlü bir anlatımla, dram sınırlarında gezinen bir dokunaklılıkta öykülere dönüşür.
Keyifle ve gerilerek okuduğum bir romandı diyebilirim. Gerildim çünkü yazarın kuvvetli anlatımı ile gerçekten genç doktorun sıkıntılarını birebir yaşadım. Açıkçası bir Dostoyevski ya da bir Tolstoy gibi olamaz zannetmiştim ancak yaşanılanların aktarılması çok başarılıydı.
Romanın kadrosu öyle çok geniş değil, bir kaç karakterden oluşuyor. Tabi baş karakterimiz Tıp fakültesinden yeni mezun olmuş genç bir doktor. Atandığı gelişmemiş bir kasabada doktorluk görevine başlayan doktorumuza burada ebeler ve yardımcılar eşlik etse de romanın özünde tek karakter o diyebiliriz. Doktorumuz bu kasabada tıp kitaplarında gördüğü hastalıklarla birebir karşılaşıyor. Hatta karşılaşmaktan korktuğu hastalıklarla bile yüzleşip, tedavi ediyor.
Romanı güzel kılan bir başka yön ise bunların sadece anılardan ibaret olmayıp, doktorun bizi güldüren samimi bir karakter olması. Anlatışı samimi ve sıcak. Hastalarına, çalışanlara asla yansıtmadığı düşüncelerini ve kaygılarını bize iç sesi ile yansıtıyor.
Kitapta profesyonel bir doktordan bahsedilmiyor. Bu nedenle yaptığı tüm operasyonlar başarıya ulaşmıyor tabi ki. Bazıları hayal kırıklığı ve ölümlerle sonuçlanabiliyor. Ama her hikayede farklı bir insan karakterine, farklı bir olaya ve farklı bir mesaja tanık oluyorsunuz. Romanın gerçek hayatla örtüşen bu yanı gerçekten hoşuma gitti.
Kitap kısa kısa bir çok hikayeden oluşuyor ve her hikayenin içeriklerle örtüşen başlıkları var. Tüm hikayeleri beğenmeme rağmen başka bir doktordan bahseden en son hikaye beni çok çok etkilemişti. Bence en çok mesaj dolu olan hikaye buydu. Verdiği mesaj çok güzeldi. İnsan ne kadar mevki sahibi olursa olsun yaptığı ufak bir hatanın, verdiği ufak bir tavizin nerelere varabileceğini anlatıyor, günümüzde de çok sıklıkla görülen bir duruma ışık tutuyor, tabi bana göre.
Mutlaka bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Şimdilik bu kitap hakkındaki yorumlarımın sonuna geldik. Okunmasını tavsiye ettiğim kaliteli ve kısa bir roman.
Herkese bu karantina günlerinde bol kitaplı günler diliyorum.
Öncelikle kitabın arka kapağındaki yazı ile başlayalım.
"Devrim zamanı Rusya... Kara kışı aratmayacak kadar soğuk, kasvetli bir Eylül günü, tıp fakültesinden yeni mezun bir doktor, şehirde çoktan unutulmuş geleneklerin ve boş inançların hüküm sürdüğü uzak bir kasabaya gelir. Devrim, büyük şehirlerin merkezinde hayatı ve zihniyetleri altüst ederken, bu genç doktor ülkenin ücra bir bölgesinde kadercilikle ve batıl inançlarla zorlu bir mücadeleye girişir.
Zor bir doğum, hassas bir cerrahi müdahale, uzaktaki bir hastaya ulaşabilmek için şiddetli bir kar fırtınasına rağmen göze alınan bir yolculuk, ağrılarını dindirmeye çalışırken morfinman olan bir meslektaş... Genç doktorun gündelik hayatında karşılaştığı bütün zorlu sınavlar, Bulgakov'un elinde olağanüstü güçlü bir anlatımla, dram sınırlarında gezinen bir dokunaklılıkta öykülere dönüşür.
Romanın kadrosu öyle çok geniş değil, bir kaç karakterden oluşuyor. Tabi baş karakterimiz Tıp fakültesinden yeni mezun olmuş genç bir doktor. Atandığı gelişmemiş bir kasabada doktorluk görevine başlayan doktorumuza burada ebeler ve yardımcılar eşlik etse de romanın özünde tek karakter o diyebiliriz. Doktorumuz bu kasabada tıp kitaplarında gördüğü hastalıklarla birebir karşılaşıyor. Hatta karşılaşmaktan korktuğu hastalıklarla bile yüzleşip, tedavi ediyor.
Romanı güzel kılan bir başka yön ise bunların sadece anılardan ibaret olmayıp, doktorun bizi güldüren samimi bir karakter olması. Anlatışı samimi ve sıcak. Hastalarına, çalışanlara asla yansıtmadığı düşüncelerini ve kaygılarını bize iç sesi ile yansıtıyor. Kitapta profesyonel bir doktordan bahsedilmiyor. Bu nedenle yaptığı tüm operasyonlar başarıya ulaşmıyor tabi ki. Bazıları hayal kırıklığı ve ölümlerle sonuçlanabiliyor. Ama her hikayede farklı bir insan karakterine, farklı bir olaya ve farklı bir mesaja tanık oluyorsunuz. Romanın gerçek hayatla örtüşen bu yanı gerçekten hoşuma gitti.
Kitap kısa kısa bir çok hikayeden oluşuyor ve her hikayenin içeriklerle örtüşen başlıkları var. Tüm hikayeleri beğenmeme rağmen başka bir doktordan bahseden en son hikaye beni çok çok etkilemişti. Bence en çok mesaj dolu olan hikaye buydu. Verdiği mesaj çok güzeldi. İnsan ne kadar mevki sahibi olursa olsun yaptığı ufak bir hatanın, verdiği ufak bir tavizin nerelere varabileceğini anlatıyor, günümüzde de çok sıklıkla görülen bir duruma ışık tutuyor, tabi bana göre. Mutlaka bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Şimdilik bu kitap hakkındaki yorumlarımın sonuna geldik. Okunmasını tavsiye ettiğim kaliteli ve kısa bir roman.
Herkese bu karantina günlerinde bol kitaplı günler diliyorum.
2020 blog yazısı
blog
blog yazısı
doktor
genç bir doktorun anıları
kişisel blog yazısı
kitap
kitap incelemesi
kitap önerisi
kitap tavsiyesi
kitap yorumu
mihail bulgakov
okumak
roman
0 yorum