Dürüst olmanın hikayesi

 


Bugün kıssadan bir hisse okuyalım istedim. Haydi lafı uzatmadan okumaya başlayalım.


"Yılların padişahı bir gün dünyadan göç etmiş ve yerine yılların veziriazamı padişah olmuş. Sarayın tüm erkanı yeni padişahı tebrik etmek için sıralanmışlar. Sanki hepsi sözleşmiş gibi "padişahım siz makama, makamda size yakışmış" derler. Padişah yeni vezire seslenir "sarayda görevli olup kutlamaya gelmeyen var mı, araştırın ve bu kutlamayı bitirin" diye emir verir.

Yoğun araştırmanın sonunda sarayın aşçısının kutlamaya gitmediğini bulurlar. "Bre adam ne bekliyorsun çabuk padişahı kutlamaya git." derler. Aşçı, "görüyorsunuz üstüm, başım hep un, yağ, yemek kokuları var. Yarın gitsem olmaz mı?" der. Görevliler hemen aşçıya, bak hala konuşuyor diye çıkışırlar ve aşçının eli mahkum gider.

Aşçı çaresiz kalır ve padişahın huzuruna çıkar. "Padişahım hayırlı ve uğurlu olsun. Hiç aklınızdan çıkarmayın; "Siz doğru olun eğri belasını bulur" der. Padişah; "yıllardır böyle bir söz duymamıştım. Sen sarayımda ne iş yaparsın?" der ve sarayın aşçısı olduğunu öğrenir.

Padişah aşçıya, "Sen bundan böyle her gün sabah gel bu sözü bana hatırlat ve hazinemden sana bir altın versinler. Sonra git görevine devam et" der. Aşçı, her gün padişahın huzuruna çıkar, "Padişahım sen doğru ol, eğri belasını bulur" der ve bir altını alır görevine devam eder. Aşçı her gün aldığı birer altın ile evindeki koltukları, halıları, kendisinin ve eşinin giyim eşyalarını yeniler.

Elbette bu sarayın bir de aşçıbaşısı varmış. Aşçıbaşı bir gün aşçıyı yanına çağırmış, "yahu aşçı ben senden daha fazla kazanırım lakin geçenlerde hanım size gelmiş, oh oh bir de ne görsün koltuklar, halılar değişmiş, üstler başlar pek yenilenmiş, söyle bakalım bu değirmenin suyu nereden gelir?"

Aşçı, "ustabaşım haberin yok mu? Ben her gün padişaha gidip "Padişahım sen doğru ol eğri belasını bulur" diyorum ve hazineden bana bir altın veriyorlar. İşte bu değişiklik bundandır. Aşçıbaşı akşam evine gider ve "hanım hanım biliyor musun bizim aşçı nasıl zengin olmuş?" Aşçıbaşının hanımı hemen söylemesi için heyecanla beklemiş ve sebebini öğrendiğinde ise, "tüh sana sözde sen aşçıbaşısın, bir aşçı kadar olamadın" demiş.

Aşçıbaşı eşinden yarın akşam için aşçının eşini eve davet etmesini istemiş ve ertesi gün olduğunda aşçıyı da kendi davet etmiş evine.

Gel zaman git zaman, akşam olmuş, aşçı ve eşi misafirliğe gelmişler. Henüz kapıdan girmeden sarımsak kokusu evin dışına yayılmış ve aşçı eşinden bu yemeği ne olursa olsun ona yememesi gerektiğini hatırlatmasını ve mümkünse engel olmasını istemiş. Çünkü yarın padişahın huzuruna çıkacağı için, ağzı kokarda padişah rahatsız olur diye korkmuş.

Misafirlikte sıra gelmiş sarımsaklı yemeği yemeye. Aşçı ne kadar diretse de aşçıbaşı "hakarettir ağzını yıkarsın olur biter" diyerek çok özel yaptığı yemeği yedirmiş. Ancak yıkamakla sarımsak kokusu tabiki geçmez sevgili okur.

Sabah olur ve aşçı padişahın huzuruna elinde bir mendil ile kapatmış bir şekilde çıkar.  Padişah aşçıyı görünce "tamam aşçı ne diyeceğini biliyorum, git hazineden sana hak ettiğini versinler" der.

Aşçı saraydan çıktığı gibi aşçıbaşı gelir ve "padişahım gördünüz mü ağzını kapatıyordu" der. Padişah da neden olduğunu bilemekle birlikte aşçıbaşına sorar ve şu yanıtı alır, "sormayın padişahım aşçı sağda, solda sözde siz içki içiyormuşsunuz, sizin ağzınız kokuyormuş, ağız kokunuz onu rahatsız etmesin diye mendili ile kendi ağzını kapatıyormuş." der.

Ve padişah hemen emir verir, "emrim emir ola, aşçı derhal yakalana, ateş ile yanan fırına diri diri atıla" ve aşçı yakalanmış, ateş ile yanan fırına atılmadan önce son sözünü sormuşlar.

Aşçının son isteği padişahla görüşmek olmuş ve padişahta bunu kabul etmiş. 

Padişah hiddetle aşçının hangi yüzle neyi görüşmek istediğini sormuş. Aşçı ise suçunun ne olduğunu bilmediğini söylemiş.

Bu durum karşısında Padişah celallenmiş ve "kendini bilmez aşçı sen nasıl arkamdan konuşursun, padişah içki içer, kötü kokar diye ve bu yüzden huzuruma ağzını kapatıp gelirsin!"

Aşçı şok olur ve der ki, "padişahım şu arkada kıs kıs gülen aşçıbaşı var ya dün gece bizi yemeğe davet etti, yaptığı sarımsaklı yemeğin kokusu dışarı bile sirayet etmişti ki yalvardım yemeyeyim padişahın huzuruna çıkacağım diye ancak sözüm para etmedi."

O anda padişah yanlış yaptığını anlamış ve dönüp, "hemen aşçı salına, aşçıbaşı yakalana ve son söz hakkı verilmeden diri diri ateş ile yanan fırına atıla" diye emir vermiş.

Padişah bu kez de aşçıya dönmüş ve "söyle bakalım ne demişler?" Aşçı, "Sen doğru ol eğri belasını bulur" demiş."

Böyle işte sevgili okur. Annelerimiz babalarımız boşuna demiyorlar, sen doğru ol, dürüst ol; hata yapan elbet bulur belasını diye. Bu hikayedeki gibi çabuk olmasa da zamanında bulurlar belalarını hiç telaş etme.

Kendine iyi bak, başka yazılarda görüşmek üzere.    

0 yorum