Uzun zamandır yazmak için kenarda beklettiğim bir konu ile geri döndüm. Çok yakın bir arkadaşımdan okumam için tavsiye edilen bir kitaptı. Bir farklılık yapıp en sonda söylediğimi şimdi en başta söyleyeceğim. Kitabı kesinlikle ama kesinlikle okuyun. Muhteşem! Şimdi haydi hep birlikte kitabı inceleyelim.
Yine pek bir sevdiğim oyunu anlatmaya devam edeceğim. Hem kanser oyun diyerek hemde severek oynadığım tek mobil oyun diyebiliriz.
Düşünüyorum da hayata dair beklentilerimiz o kadar çok fazla ki. Ve bunun herkese çok büyük bir kararsızlık verdiğini görüyorum. Etrafta neredeyse bir sürü ne yapmak istediğini bilmeyen insanlar var. Sanırım bu günümüzün bir hastalığı da olmaya başladı.
"Gör beni"den sonra okuduğum güzel kitaplardan biri oldu "Kirke". Kitabın konusu, kurgusu, dili, üslubu gerçekten sizi kendisine çekiyor. Bulduğum her boş vaktimde -ki şu aralar inanılmaz boş vaktim var- kitabı okudum. Kirke'nin hikayesi beni kendine çekti adeta.
Bugün farklı bir yazı ile buradayım. Bir önceki yazımda, beni bu karantina sürecinde oyalayan mükemmel bir mobil oyundan bahsetmiştim. Genellikle pc oyunlarını severek oynarım, mobil oyunlarla aram hiç yoktur. Counter strike, half-life, max payne, diablo, world of warcraft türü oyunlar oynayarak yetişmiş bir çocukluk benim ki.
Tamı tamına 226 gündür oynadığım bu oyuna gelin hep birlikte bir göz atalım.
Allah'ım neredeyim ben? Ne bu tantana...? Adeta maymunlar gezegeni, herkes bir şey söylüyor, herkes bir şey paylaşıyor. Sakin kalmalıyım. Bir süreliğine uzaklara gidiyorum, bütün sosyal bağlantılarımı koparıp. İşte şimdi oldu, bir parça huzur...
Bir dakika! Gitmeden önce diyeceklerim var.
Bir dakika! Gitmeden önce diyeceklerim var.