Pandemi sonrası değişen hayatlar

 


Son zamanlarda kendi aramızda çok konuştuğumuz bir konu oldu bu. Sözde kalmasın istedim. Gelin hep birlikte pandemiden sonra hangi alışkanlıklarımız değişecek bir göz atalım.

* İlk etapta sosyal ilişkilerin yeniden düzenleneceğini düşünüyorum. Hatta çoktan bir çoğumuz için düzenlendi bile. İnsan-doğa arasındaki uyumlu ilişki açısından insan merkezli yaklaşımların etkisiyle oluşan bakış açısından artık kurtulmamız gerek. 

Salgın, insanlığı hiç alışık olmadığı bir tür zorunlu sosyal izolasyon sürecine sokarak, hayatımızın kendi isteğimizin dışına çıkmasına neden oldu. Böylesi büyük değişimlere paralel olarak, bu sürecin ortaya çıkarmış olduğu durum, yaşamın her alanında sosyal ilişkilerin yeniden düzenlenmesini de beraberinde getiriyor. 

Açıkçası bu dönemde kim iyi kim kötü karakter bunu da görür olduk. Tabi bunu şahsım için söylüyorum. Bireyden-firmalara kadar herkes ve her şey ayrıldı. Neyin iyi neyin kötü olduğunu daha net gördük açıkçası. Belki de çoğumuz için büyük bir aydınlanma oldu pandemi.

* Şuan zorunlu olarak izole edildik hayatta ama bence bu ileride kendini tercihli izolasyona bırakacak. Tahminimizce bir çok insan bu duruma birazda olsa alıştı.

* Fiziksel mesafe ve hijyenin önemi bu dönem sonrasında da tam gaz etkisini sürdürecek. Tabi buna tam olarak uymak zor olacak. Çünkü kültürel kodlarımızda mesafeli sosyal ilişkiler işlenmemiş. Hala buna alışamamış büyük bir kesim var ve sanıyorum ki virüste onların arasında çılgın gibi yayılıyor.

Yine iyimser olarak bakıyoruz, belli bir süre sonra insanlar kendi kişisel sağlıkları ve çevrelerindeki kişilerin sağlığı için gündelik yaşamda belki biraz daha gevşetilmiş mesafe kültürüne ayak uydurmak zorunda kalacaktır. 

Bu açıdan bakarsak özellikle büyük şehirlerde insanların boş zamanlarını geçirmek için yakın temas ve enfeksiyon kapma olasılığının daha az olduğu park gibi açık kamusal alanların tercih edileceğini öngörebiliriz.

* En sevdiğim kısım ise dijitalleşmenin yaygınlaşması. Bu süreçten öncede dijitalleşme hayatımızdaydı. Ancak pandemi döneminde evden çalışma biçimlerinin ve e-ticaretin önem kazanması bu süreci iki katı hızlandırdı. Bu dönem boyunca alışkanlık haline dönen dijital çalışma ve tüketim davranışları pandemi sonrasında da bir çok sektörde devam edecek gibi görünüyor.

* Biliyorsunuz ki bu dönemde insanların düşünce ve davranışlarındaki değişiklik, tüketim alışkanlıklarına da yansıdı. Farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda karantina koşullarının yarattığı günlük rutin ve kısıtlamalar nedeniyle bireylerin kendilerini yeniden yapılandırdığını, insancıl ve naif yönlerini keşfetmeye başladıklarını ve karantina döneminde insanların yeni kararlar almaya başladıklarını gösteriyor. Bu kararlar arasında özellikle insanlar alışveriş dürtüsünü dizginleyerek lüks ürünlerin gereksiz olduğuna dair yeni bir yaklaşım içindeler.

Bu süreçte belki de önemini en iyi kavradığımız konu sağlık oldu. Kısıtlı imkanlarla ev hayatında nasıl daha verimli ve üretken olabildiğimizi fark ettik. Ancak buradan yola çıkarak tüketici bir toplumdan üretici bir topluma dönüşümden söz etmek çok yüzeysel olacaktır. Zira tüketimin bir yaşam tarzı, varoluş biçimi, ruh hali, ideoloji haline geldiği bir sosyo-ekonomik düzende yaşamaktayız.

Dolayısı ile evde kalanların tüketiciliği farklı veya daha seyrelmiş bir şekilde devam ediyor. 

Tüketim odaklı modern toplumun belirgin özelliklerinden biri zamanı bölmek ve sistemin işleyişini bununla pekiştirmektir. Buna göre çalışma-iş, eğlence/boş zaman gibi ayrımlar daha kesinleşir ve bireyin zaman, mekan, yaşam içinde olma algıları mekanikleşir. Modern birey ve toplumda ruhsal ve materyal düzeyde deneyimlediği krizlerde bunun olumsuz sonuçlarını daha net görmek her geçen gün daha da mümkün.

Bugün evde kalabilenlerin deneyimlediği bütünlüklü zaman ve toplumsal anların iç içeliği, mekanikleşmiş, yabancılaşmış bireyin daha doğal, döngüsel, karmaşık fakat üretken bir yaşam biçimine geçişine de katkıda bulunuyor olabilir. 

Sürecin geçiciliği ve sınırlılığı bakımından bunu bir öngörü olarak nitelendirmek geçersiz olur, ancak bunun bizzat deneyimleniyor oluşu kişisel ve kolektif farkındalığa ve belki yapısal dönüşümlere alan açabilir. 

Tarihte görülen her salgında olduğu gibi bu salgının da sağladığı avantajları ve dezavantajları ile birlikte değerlendirilmesi gerekiyor. Bu salgın tehdidi ile her şeyden önce insan olduğumuzun farkına vardık. Öte yandan da sağlığımızın değerini anladık desek yalan olmaz.

Bu süreç ayrıca sosyalleşmenin önemini anlama açısından da çok önemli oldu. İnsanlar yalnız yaşamanın uzun süreli tek başına kısıtlı bir alanda vakit geçirmenin ne kadar zor olduğunu, sosyalleşme, iletişim kurma, paylaşma arzusunun ne derece önemli olduğunu ve aslında bunların insan organizmasının hayata uyum sağlamak için ne kadar temel ihtiyaç olduğunu sanki yeniden keşfetmiş oldular.

İnsanın ailesi ve sevdikleriyle karşılıklı etkileşim içerisinde olmanın, bir şeyler paylaşmanın akıl ve ruh sağlığı ve tabii ki bunların doğrudan etkilediği fiziksel sağlık için temel besin kaynakları olduğu bir kez daha hatırlandı. 

Ve inanın ki bu ihtiyaçları gidermek için temas kurma ihtiyacı arttı. Buna bağlı olarak da çevresi ile ilişki kurmakta güçlük çeken ya da bu ilişkiyi isteyerek yada elinde olmayan sebeplerden dolayı sınırlı tutan bireylerin, ilişki kurma, bağ oluşturma pratikleri gelişti.

Belki de virüs tehdidi ile dünya genelinde birçok küresel sorunun çözülmesi için önemli bir fırsat oluştu da diyebiliriz. Bu süreçte küresel düzeyde risk oluşturan çevre kirliliği gibi olumsuz durumun engellenmesi mümkün. 

Pandemi döneminde gözlemlenen hava kalitesinin artması, dünya genelinde yaygınlaşan paylaşma, yardımlaşma, merhamet gibi önemli insani değerlerin sürekliliğinin sağlanması için büyük bir işbirliğinin geliştirilmesi önemli boyutlara çıkmıştır.

Umuyorum ki en başından bu güne kadar kendinizin ve sevdiklerinizin sağlığını korumuş ve kendini ruhsal olarak aşmış bir birey olmuşsunuzdur.

Yeni bir yazıda görüşmek dileği ile.

    


0 yorum