Jesse Owens - Atletizm Efsanesi

Geçenlerde izlediğim bir filmden bahsetmek istiyorum. 

Bir atletizm efsanesi olan Jesse Owens'in hayatı Stephan James oyunculuğunda "Race" ile sinema perdelerinde... Bu filmde Adolf Hitler'i kendi evinde yenilgiye mahkum eden siyahi oyuncunun inanılmaz zafer öyküsü anlatılmaktadır. 

"Jesse Owens" adı, spor dünyasında bir şampiyondan daha çok şeyi ifade eder. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi atletlerinden biri olduğunu demek dahi onun taşıdığı büyük anlamı ifade etmeye yetmez. O, nazizmin 'ari ırk' söylemini boynuna astığı şampiyonluk madalyaları ile çürüten biridir. Bir insan hakları savaşçısıdır. Kendi ülkesinde bile uğradığı ayrımcılığı umursamadan ülkesinin bayrağını gurur duyarak dalgalandıran bir vatanseverdir. 



"Çocuğun biri bir anda ortaya çıkıp rekorunu kırabilir. Ama altın madalya hayatın boyunca senindir."


Filmin öyküsü Owens'in gençlik dönemlerinde başlıyor. Yoksul bir ailenin oğlu olan genç Jesse öğrenim gördüğü üniversitenin atletizm antrenörü Larry Snyder tarafından keşfedilir. Üniversite oyunları ve ulusal şampiyonalarda göstermiş olduğu büyük başarılar ve rekorlar sayesinde Jessi olimpiyat takımına seçilir.

Öykünün bundan sonraki kısmı tarih kitaplarında defalarca yazılmış, televizyon dizilerine ve filmlerine konu olmuştur. 

Yönetmen Stephen Hopkins, Race filminde yarış ve antrenman sahnelerini sade ve anlaşılır bir şekilde yansıtmış. Owens'in adımlarına sihir kazandıran antrenman tekniklerine yer vermiş olduğu gibi madalya kazandığı yarışların hazırlık safhasına ve yarış sonrası yaşananlara da ayrıntılı olarak değinmiştir. 

Jeremy Irons ve William Hurt gibi iki usta ile donatılmış oyuncu kadrosunda, Jesse Owens'a can veren genç aktör Stephan James'in başarılı performansı, Kanada Sinema ve Televizyon Akademisi tarafından en iyi oyuncu ödülüne layık görüldü. 

"Bir adam kendine bir şey ispatlamak için yarışır. Olabileceğinin en iyisi olduğunu göstermek için. Başka bir şeyin önemi yoktur."

Jesse Owens, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlarında 100 metre, 200 metre, 4x10 metre bayrak ve uzun atlama yarışmalarında dört altın madalya kazanarak eşi benzeri görünmeyen tarihi bir başarıya imza attı. 1984 Los Angeles Olimpiyatlarında başka bir atletizmci Carl Lewis tarafından başarıları kırılana kadar da onda kaldı.

Jesse 200 metre yarışından sonra zafer turunu atarken tribündeki seyircilerin hepsi kendsini aakta alkışlarken Adolf Hitler stadyumu terk etmek zorunda kalmıştır. 4x100 metre bayrak yarışında ise ABD olimpiyat takımının yöneticileri tarafından yarışmalarına izin verilmeyen Yahudi atletleri onurlandırmak için koşmuştur.

1976 yılında ABD Başkanı tarafından kendisi Özgürlük madalyası ile ödüllendirilmiştir.


Irk ayrımcılığına kazandığı madalyalarla karşılık vermeyi tercih etti.


Jesse Owens'in yaşamı boyunca aldığı en can alıcı karar olimpiyatlara katılıp katılmayacağı ile ilgili yaşadığı ikilemdir. ABD'li siyahiler ırk ayrımcılığını protesto etmek için kendisini olimpiyatları boykot etmeye çağırırken ABD Olimpiyat takım yöneticileri kendisinden şampiyonluk beklediklerini ifade ederek olimpiyatlara katılmasını istemişlerdir.

Owens ülkesi ve kendisi için doğru olduğunu düşündüğü en iyi kararı verir ve olimpiyatlara katılır. Katılımı ile yaşanan olaylar sonucunda tarihi bir doğruya imza attığını gözler önüne serer.

Bir yanlışa karşı mücadele vermek için pasif direnişe çağrıldığında aktif direniş kararı alması, mücadele için doğru yöntem seçimi konusunda önemli bir ders niteliği taşır. Direniş göstermek, yanlışa karşı mücadele vermek takdiri hak eden bir davranış olmakla birlikte yalnızca doğru yöntemler kullanıldığında kayda değer sonuçlar oluşturabilmektedir. Yöntemin yanlış ya da doğru olduğunu belirleyen ise içinde bulunula durumdur. Bazı durumlarda da pasif direnişler etkili olabilir. Ama eğer Owens siyah liderlerin çağrılarına kulak verip olimpiyatları boykot etme kararı alsaydı, bugün tarih kendisini anmayacaktı.

Jesse Owens; "Hitler tarafından el sıkışmaya davet edilmedim. Ama, Beyaz Saray'dan da el sıkışma daveti almadım."


Filmde ABD'deki ırk ayrımcılığı da eleştirilmiştir. O dönemlere sert göndermelerde bulunulmuştur.

Örneğin üniversitede okuduğu yıllar antrenman sonrasında siyah olduğu için duşları kullanamaması, ABD atletizm takımı içinde yaşadığı ayrımcı yaklaşımlar ve dört madalya kazandıktan sonra onuruna verilen davete "siyahlara ön kapıdan giriş izni verilmediği" için servis kapısından girip mutfaktan geçerek davete katılması, o dönemde ABD sokaklarında yaşanmakta olan ayrımcılığı gözler önüne serer.


Yazının sonuna gelirken, spor filmi sevenlerin beklentilerini fazlası ile karşılayacak bir film Race. Bir şampiyon adayının madalyaya giden yolda ne gibi engellerle karşılaşabileceğini, siyahi bir gencin dünyanın en acımasız liderine karşı neler başardığını izleyeceksiniz. Herkese şimdiden iyi seyirler...


0 yorum