Kendimizi iyi hissedebilmek için hikayelere ihtiyacımız vardır ve bu hikayeler genellikle mutlu sonla biten hikayeler olmaz, aksine bitebilecek en mutsuz son ile biten hikayeler olmalıdır. Şimdi ne diyor bu diyeceksiniz. Neden mutsuz sonla bitmeli biliyor musunuz? Çünkü günümüzde insanlar artık birbirlerinin mutsuzlukları ile mutlu olacak kadar bencil ve narsist hale geldi. Çok ama çok eskidendi, birinin mutluluğu ile mutlu olma devri. Artık herkes kendisini mutlu edebilmek adına birilerinin mutsuz anlarını kolluyor. Tıpkı avını bekleyen bir aslan gibi sessizce pusuda bekliyor. Biri kötü bir duruma düşünce hemen atılıyor üzerine. Biliyor musunuz? Genellikle bu pusuda bekleyenler "en yakınım" dediklerimiz oluyor.
Bu hayatta ruh eşini bulmanın peşinde olan ve eninde sonunda onunla karşılaşacağına inanan insanlar hala var. Bana sorarsanız bundan biraz şüpheliyim. Yaşadığımız yeri bırakın, üzerinde bulunduğumuz bu dünya da o kadar çok insan var ki... Ruh eşini bulmak bana biraz samanlıkta iğne aramak gibi geliyor. Yani biraz imkansızın ötesinde. Belki de bu aradığımız bir "uyumluluk" arayışıdır.
Bir kaç gün önce okuduğum yazıda, çok başarılı iş hayatı olan bir hanımefendi anlatıyordu: "Evlendikten bir yıl sonra eşimle büyük ve önemli problemler yaşamaya başladık. Yaşadığımız bu problemler yaşamamızı ıstırap haline getiriyordu. Bütün özveri denemelerim boşa gitti. Bu arada sıkıntıdan 14 kilo almıştım. O günlerde yakın arkadaşlarım sanki evlilikten kaynaklanan problemlerimi paylaşmak istercesine her an yanımdaydılar. Yaşanılanlara daha fazla dayanamayıp mahkemeye başvurdum. Bazı fedakarlıklar yaparak boşandık. Bu boşanmanın sıkıntılarını yine arkadaşlarım paylaştı. Boşandığımda 46 yaşındaydım.
Yaşamım boyunca öğrendiğim her bir bilgiyi insanlarla paylaşmayı seçtim. Bir çoğu bunu aldı ya da bir çoğu önemsemeden geçip gitti. Ama bilgilerimi paylaşma çabalarım hala devam ediyor. Peki ama neden? Çünkü mutlu ve sağlıklı bir yaşam için edindiğim olumlu etkenleri paylaşmalıyım ki, "iyilik" benden size, sizden de tüm sevdiklerinize ve böylelikle de tüm dünyaya bulaşsın.
Bu konu ile ilgili yazdım mı? İnanın hatırlamıyorum... Ancak cümlelerimin içinde çoğu defa geçmiş olabilir. Güvenmek... Birisine güvenmek, güvenebilmek o kişiye verebileceğimiz en narin hediyeyi, yani kalbinizi vermek gibidir. Güven, her insanın sahip olduğu çok değerli bir mülk, dikkatli dağıtılması gereken bir hazinedir. Çünkü arkadaşlığın en güzel yanı, bir ilişkinin de en güçlü bağıdır. Güveninizi verdiğiniz kişinin her şeyini bilmenizde gerekmez. Sahip olduğunuz bağ istisnaidir çünkü. Samimiyetin gelişebilmesi için güven gerekir.