Sen Değişirsen Dünya Değişir



Bir kaç gün önce okuduğum yazıda, çok başarılı iş hayatı olan bir hanımefendi anlatıyordu: "Evlendikten bir yıl sonra eşimle büyük ve önemli problemler yaşamaya başladık. Yaşadığımız bu problemler yaşamamızı ıstırap haline getiriyordu. Bütün özveri denemelerim boşa gitti. Bu arada sıkıntıdan 14 kilo almıştım. O günlerde yakın arkadaşlarım sanki evlilikten kaynaklanan problemlerimi paylaşmak istercesine her an yanımdaydılar. Yaşanılanlara daha fazla dayanamayıp mahkemeye başvurdum. Bazı fedakarlıklar yaparak boşandık. Bu boşanmanın sıkıntılarını yine arkadaşlarım paylaştı. Boşandığımda 46 yaşındaydım.
Toparlanma, kendine bakma ve daha coşkulu bir hayat yaşama kararı aldım. Bir yılda 18 kilo verdim; sosyal yaşamımı zenginleştirdim, yeni arkadaşlıklar kurdum. Huzurum artınca işimdeki ilerlemeler daha hızlı oldu. Güzel bir hayat yaşamaya başladım. Bu arada arkadaşlıklarımda bir değişiklik oldu. Zor günlerde acımı paylaşan arkadaşlarım benim hakkımda dedikodu yapmaya ve eleştirmeye başlamışlardı." 

Burada ilk fark ettiğim arkadaşların tutumu oldu. Zor ve kötü günlerde acınızı paylaştığınız dostlarınız birden sizi eleştirmeye başlıyor... Sanırım toplum güçlü, mutlu ve coşkulu bir insanı hazmedemiyor. Yadırgıyor, kıskanıyor, eleştiriyor, onu yaptıkları eleştiriler ile yine eski haline döndürmek istiyor. Eğer mutsuzsan, coşkunu kaybetmişsen, toplumla uyum halindesin demektir; işte böyle olduğunda kimse seni yadırgamıyor. Coşkuluysan, pozitifsen, gülüyor ve şarkılar söylüyorsan insanlar hemen seni bozmaya çalışıyor. Bu insanlar deli değil arkadaşlar. Sadece mutlu olmayı seçtiler.

Her insanın önünde iki seçenek vardır; mutlu olmak veya mutsuz olmak. Genellikle de insanlar mutsuz olmayı seçiyor. Çünkü neticede bu da bir yatırım. Bu seçim ileri ki yaşlarımızdan değilde, bebeklikten beri gelir. Ağlamayan bebeğe mama vermezler. Hasta olursun, ağlarsın ilgi artar. Çocuk ne zaman mutsuz, üzgün ve kederli olsa ailenin gündemine girer, hemen büyük bir önem taşır. Ama mutluysan hep kaybedersin; kimse seninle ilgilenmez. Hatta bakın güçlü görmeye başlarlarsa çelme takmaya, seni geri çekmeye yeltenirler. Seni yenmek için her bir anı gözlerler. Mutsuzsan genellikle kazanırsın, yanına geçer, koluna girer, ilgi ve sempati gösterirler, mutsuzluğunu paylaşarak zevk alırlar. Kendilerini böyle terapi ederler bir nevi.

Oysaki bana göre insanın özü mutluluk üzerine kurulu. Doğanın akışına uyduğumuz, kavga ve mücadeleleri durdurduğumuz zaman, mutlu olabilmemiz için dünyada öyle büyük ve sınırsız olanaklar var ki... Ama genellikle de mutluluktan kaçar çoğu insan. Her gün egomuzu biraz daha şişirir, isteklerimizi biraz daha arttırır, dünya nimetlerini barış, dostluk ve kardeşlik içinde paylaşmak dururken, kavgaları, mücadeleleri, savaşları sürdürürüz. Dertleri adeta zevk edinir, mutsuzluğu bir alışkanlık ve yaşam biçimi haline getiririz. 

Bir düşünün, dünyada herkes mutlu. Bu insanlık adına ne büyük bir değişim olurdu. Belki dünyayı değiştirmeye gücümüz yetmez ama kendimizi değiştirmeyi deneyebiliriz. Sizi coşkulu ve mutlu edecek aktif bir yaşama yönelin. Güzel amaçlar edinin. Hayaller kurun ve gerçekleştirmek için elinizden geleni yapın. Mesela, zeybek oynamayı öğrenin, yeni yerler keşfetmeyi planlayın, şiirler yazın... En güzeli de konuşmalarınızı sevinç, sevgi ve övgü sözleri ile süsleyin. Bulunduğunuz her yer sizin bu coşkunuzdan, ışığınızdan etkilensin, havası değişsin; sizin geldiğiniz yaydığınız o pozitif enerjiden fark edilsin.

0 yorum