Kutsal Mekan, Ayasofya



Bugün gündemimizde olan bir konu ile geldim. Ancak ben bu konuyu siyasi olarak değil, tarihi olarak ele alacağım.

Ayasofya'nın tarihine bakabilmek için önce İstanbul'un tarihine bakmamız gerekir, yani Roma İmparator'luğuna ve Roma İmparatorluğu'nun Hristiyanlaşma sürecine.

Bildiğiniz gibi Roma İmparatorluğu'nun baş kenti Roma'dadır. İsa Mesih'in çarmıha gerilip Romalılar tarafından öldürülmesi ve dirilmesi sonrasında, İsa Mesih'in öğrencileri özellikle Roma İmparatorluğu'nun şehirlerinde İsa Mesih'in müjdesini yaymaya başlarlar.

Roma İmparatorluğu'nun kültürel ve siyasi yapısına uymadığı için Hristiyanlık yasak bir din olarak kabul edilir. Bu yasaktan dolayı da Hristiyanlar 300 yıl boyunca farklı imparatorların zulmüne uğrarlar. Bu zulmün doruk noktası İmparator Diocletian zamanında yaşanır. Diocletian öldükten sonra taht kavgası başlamış ve dört komutan da kendi arasında büyük bir savaşa girmiş. İşte bu taht kavgasından Konstantin galip çıkar ve Roma İmparatorluğu'nun tahtına geçer. Konstantin kendini imparator yapacak son galibiyet öncesi rüyasında göklerde bir işaret görür ve bu işaretin anlamı "Mesih" demektir. İşte bu rüyadan sonra Konstantin dine yaklaşır ve Hristiyanların 300 yıllık zulmü sona erer.

Daha sonra Konstantin İmparatorluğun başkentini Roma yerine Byzantium ilan eder. Bahsettiğimiz yer bugün Sultan Ahmet ya da tarihi yarımada denilen bölgedir. Yarımada olması nedeni ile daha güçlü savunulabilir ve doğu batı arasında merkezi bir konuma sahipti. Konstantin'in ölümünden sonra ise insanlar buraya onun adını vermek isterler ve Konstantinopolis adı verilir.

Ayasofya yapılmadan önce aynı yerde yapılmış iki farklı klise vardı. Bunların ilki Konstantin'in oğlu tarafından yapılmıştır. Bu kliseye Büyük Kilise (Megale Eklesia) denmiştir. İmparator Arkadius zamanında çıkan bir isyanda yakılır. Arkadios'tan sonra tahta çıkan 2. Teodosius yıkılan kilise yerine yenisini yaptırır ve yeni yapılan kilise de M.S. 532'ye kadar dayanır. 

M.S. 532 yılında İmparator Justinianus zamanında huzursuz olan halk büyük bir isyana başlar. Tarihe Nika ayaklanması olarak geçen bu ayaklanma, tüm şehrin hasar görmesine sebep olur. Justinianus bu ayklanmayı bastırır ancak şehri yeniden kurması gerektiğini fark eder. Bu onun için büyük bir fırsattır. Konstantin Yeni Roma'yı nasıl kurmak istediyse Justinianus da buna benzer planlar içindedir. Ancak tek farkla bu sefer Yeni Roma değil Yeni Kudüs'ü kurmayı amaçlar.

Bildiğiniz gibi Kudüs bütün dinler için çok önemli ve kutsal bir şehirdir. Bunun nedeni ise orada inşa edilen Kudüs Tapınağıdır. Kudüs tapınağının önemi dolayısı ile Justinianus da Yeni Kudüs'ü inşa ederken Yeni Tapınağı da inşa etmek istiyordu. Bu sebeple Ayasofya mimarisine bakarken, Kudüs'teki Süleyman Tapınağı mimarisi ışığında bakacağız.

Ayasofya inşa edildiğinde piramitler dışında dünyadaki en büyük binaydı ve yaklaşık bin yıl boyunca da böyle kaldı. 


Ayasofya mimarisi içerisinde sembolizm bulunmaktadır. Bunları ikiye ayırabiliriz. Politik ve ruhsal sembolizm olarak.

Dünyevi sembolizm çok önemlidir. Binanın dikdörtgen olup üzerine kubbe oturtulmasının çok önemli bir politik sebebi vardır. Dikdörtgen olmasının sebebi Süleyman Tapınağının şeklinin de böyle olmasıdır. Buna ilaveten ilk Hristiyan kiliselerinin mimarisi de dikdörtgen basilikalardı. Kubbe bir Roma icadıdır. Buradan Hristiyanlığın Musevi temellerini binanın şeklinde, Roma temellerini de kubbede görebiliriz.

Ayasofya'da Süleyman Tapınağı gibi üç bölümden oluşmakta. Dış Narteks, iç Narteks ve Naos. Yani Dış Avlu (Kadınlar Avlusu), Kutsal Alan ve En Kutsal Alan. İkisini karşılaştırdığımızda sadece alanların boyutları birbirlerinden farklıdır. Ayasofya'da Naos en büyük alanı oluşturmaktadır. Bunun sebebi ise, İsa Mesih'in çarmıhta ölmesi ile ilişkilendiriliyor. 



'nın ruhsal sembolizmi ise; kubbeye baktığımızda, yuvarlak şeklinden görebiliriz. Bu şekil sonsuzluğu ve ölümsüzlüğü temsil eder. Kare ya da dikdörtgen olan kısımda sınırları temsil eder. Ayasofya'nın da aynı Süleyman Tapınağı gibi yeri ve göğü birleştirdiğine inanılıyordu. Yani Tanrı ile insanların birlikte yaşadığı bir yer oluyordu.

Orijinal kubbeye bakıldığında merkezinde İsa Mesih'in tahtından aşağı baktığı bir mozaik vardır. Kubbenin kemerlerle birleştiği üçgen bingiler üzerinde Serafimler bulunur. Serafimler altı kanatlı ilahi varlıklardır. Tanrıya en yakın varlıklar olmaları sebebi ile, O'nun dayanılmaz kutsallığı karşısında iki kanatları ile ayaklarını örterlerken kalan dört kanatları ile de yüzlerini örterlerdi.



Ayasofya inşa edildiğinde kadın ve erkeklerin ayrı oturması çok önemliydi. Bundan dolayı erkekler ibadet esnasında ana ibadet alanında bulunurken, kadınlar üst galeriye çıkarlardı. Buraya çıkışta merdiven değil rampa bulunur. Bu rampanın ise iki temel amacı vardır. Birincisi inşaat sırasında malzemeleri el arabası ile hızlıca üst katlara çıkarabilmek. İkincisi de İmparatoriçe ve önemli ailelerden gelen kadınları taşınarak yukarı daha kolay çıkarabilmek. 

Üst galerideki en önemli alanlardan biride Sinod salonudur. Sinod dini konularda toplantı yapılan önemli bir yerdir.

Sinod salonunun içinde çok güzel bir mozaik panel vardır. Mozaik sanatının en önemli eserlerinden biridir. Mozağin adı Deesis'dir ve üç kişiden oluşur. Bu üç kişiden biri ortada İsa Mesih'tir. İsa Mesih'in sağında annesi Bakire Meryem yer alır. Solunda ise Vaftizci Yahya bulunur. Deesis; dua ve yakarış anlamlarına gelmektedir.

Mozaiğin teması son yargı günüdür. İsa Mesih son yargı gününde dünyayı yargılayacaktır. Bu mozaikte Bakire Meryem ve Vaftizci Yahya insanların günahlarının bağışlanması için İsa Mesih'e dua etmektedir. 

Burada dua eden kişiler rast gele seçilmişlerdir. Vaftizci Yahya İsa Mesih'i müjdeleyen kişidir. Bakire Meryem ise haberi duyan ilk kişidir. Vaftizci Yahya eski antlaşma yani yasayı temsil ederken; Bakire Meryem ise yeni antlaşmayı yani yasanın tamamlanmasını temsil eder. Yasa ve Lütuf Mesih'te tamamlanır. 

Bu mozaikle de yasa ve aklanma kavramları hakkında derin bir mesaj vardır. 

Çıkışta ise sizi Konstantin ve Justinianus mozaiği karşılar. Bu mozaikte İstanbul'un kurucusu Konstantin ve Ayasofya'yı inşa ettiren Justinianus'un eserlerini bir maket olarak İsa Mesih'e adadıklarını görürsünüz.


Buraya kadar yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

Kendinize iyi bakın, sağlıkla kalın...

0 yorum