Güneş gibi Parlamak

 


Merhaba sevgili okur,

Bugün insanların doğasında olan ışığını saçma korkusundan bahsedeceğiz.

İnsan evladının belki de en büyük paradoksu, özel olmayı istemek ama aynı zamanda da bir güneş gibi parlamaktan korkmaktır. Hangimiz, herkes tarafından tanınmak ve takdir edilmek istemez ki? Neredeyse herkes başkalarına erdemlerini gösterme ihtiyacı duyar. Bunun sebebi bir güneş gibi parladığımızı başkalarına gösterme isteğidir.

Ancak, konu kendini öne çıkarmaya geldiğinde nedense herkes biraz çekingen davranır. Yani korkar... Sürüye bağlı kalmamak ve aynı zamanda da gruptan sıyrılmak için kendinizi öne çıkarmanız gerekir. Başka bir cümle ile açıklamak gerekirse, "farklılıklar" grubuna dahil olmamız, diğer insanlar arasında güneş gibi parlamaktan korkmamızın nedeni işte burada saklıdır.

"Işığınız sadece başkalarını gölgede bırakmaz, aynı zamanda onların daha da parlamasına neden olur." - A.Millan

Yapılacak ilk şey, onaylanmak ve öne çıkmak arasında bir ayrım yapmaktır. Onaylandığınız zaman, omzunuzda bir grup tarafından kabul edildiğinizi ve değerinizin anlaşıldığını size hissettiren bir el hissederdiniz. Diğer taraftan baktığımızda, bu gruptan kendi başınıza öne çıktığınızda, kabul görmememiz hatta reddedilmemiz bile mümkündür. 

Hayatın bir kanunu olarak, birinin başarısı çoğu zaman başkalarını kötü hissettirir. İstisnai bir şekilde elde edilen zafer, mutlaka başkalarını etkiler ve hatta çoğu kişi niyeti bu olmasa bile kendini aşağılanmış hisseder. Güvensiz bir kişi, başkalarının başarısını bir tehdit olarak kabul eder. Bir önceki yazılarımda da belirtmiştim. 

Bunları sezgisel olarak hissederiz, yani başarının gizli veya açık bir düşmanlığa yol açtığını hissederiz. Bu tepkileri alma korkusu, parlama korkusunun temel sebebidir. Başkaları ile gerginlik yaşamak istenmez. Özellikle de bu kişiler bizim için önemli insanlarsa.

Öne çıkan, ışıldayan kişi kim olursa olsun, onu cezalandırmamız ve yalnız bırakmamız gerektiğini aşılayan bilinç dışı bir mekanizma vardır. 

Bu konu ile ilgili aileye kadar inelim. Bildiğiniz gibi aile, sosyalleşmenin ilk basamağıdır ve çoğu zaman orada parlama korkusunun temelleri atılır. Aslında her türlü korkunun temeli daha orada çocukken atılır. Bu yüzden aile bir şanstır. Bu duygunun ortaya çıkış sebebi, kişiye aile içinde değersiz olduğu hissinin yansıtılması, kıskançlık duyulması ya da aşağılık duygusunun hakim olmasıdır. Böyle bir ailenin üyelerinden biri başarılı olursa bu neredeyse diğerlerine karşı yapılmış bir ihanet olarak görülür. 

Aile içinde, övünme hakkını yasaklamak ya da birisinin yeteneğini bir başkasının hizmetine sunmak için zorlamak gibi davranışlarla ortaya çıkar. Çünkü onlar "daha iyi yapar". Daha sonra öne çıkmanın olumsuz sonuçlar getireceği düşüncesi ortaya çıkar. İşte bu nedenle de ebeveynler çocuklarına sınırlı yetkiler verir. Bunun nedeni başarılı olduklarında çok fazla acı çekecekleri hissine kapılmalarıdır. Böylesi bir ebeveyni olan biri, kendini çok mutlu eden bir başarı yakaladığında kendini çok kötü hissedecektir. Acı çekeceklerini düşünerek nasıl mutlu olabilirler ki? Parlama korkusu da biraz böyledir.

Diğer yazılanlara ilave olarak parlama korkusunun temel sebebinin "öne çıkma" korkusu olduğunu söyleyebiliriz. Seçilmekten, sorgulanmaktan veya reddedilmekten korkarsınız. Dikkat çekmek aynı zamanda kendini ifşalamaktır. Ve kendini ifşa etmek, başkalarının fikirleriyle yüzleşmek anlamına gelir. Başkaları ile yüzleşmek de her zaman yeni ve farklı olana karşı eleştirel yaklaşmaktır. 

Yukarıda anlatılanlar, başkalarının fikirlerine aşırı değer verildiği için oluşur. Bunun olma sebebi bizi benzersiz kılan özelliklere önem vermek yerine, başkalarının onayladığı niteliklere çok fazla önem vermemizden dolayıdır. Bu nedenle de, sınırlı olarak bizi daha mutlu eden hedefler değil de geneli tatmin eden hedefler olmuştur. Parlama korkusu her zaman suçluluk ve reddedilme korkusu içerir. Ailelerinin, arkadaşlarının veya eşlerinin sevgisini korumak için göze çarpmaktan vazgeçen bir çok kişi vardır bu hayatta. Başkalarına "ihanet etmeyerek" aslında kendilerine en büyük ihaneti etmişlerdir. Bu ihanet beraberinde mutsuzluğu da getirir ve kişisel gelişimi de sınırlar. Bu yanlış bir yaklaşım tarzıdır. Bir şeyleri daha iyi yaptığımızda, başkalarının da daha iyi olmasına yardımcı olabiliriz. 

Bu şekilde düşünerek hayatımıza devam ettiğimizde inanın ki daha güzel durumlar ile karşılaşacak, sizi anlayan ve başarılarınızı kıskanmayan ve hatta parıldamanızla parıldayan insanlar olacaktır. Unutmayın, ışığınız başkalarını gölgede bırakmaz. Gölgede kalmak isteyeni de zaten siz hayatınızda tutmayın. Hayat kısa...

Kendine iyi bak sevgili okur. Başka yazıda görüşmek üzere.

0 yorum