Körler Ülkesindeki Kral

 

Bugün kısa bir hikaye ile başlayacağım. İşte size Wells'ten bir öykü;

"Dere tepe, dağ ova dolaşmasını seven tek gözlü bir adam varmış. Yürür yürür gider, gider gider yürürmüş. 

Bir gün uzaklarda renkleri karmakarışık bir köy görmüş; alacalı bulacalı garip bir köy. Yaklaşmış köye doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf, insanları bir tuhafmış köyün.

Girince köyün içine, anlamış meseleyi. Körler köyüymüş burası. Kadınların, erkeklerin, çocukların sonuçta herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri. 

Gezgin adam karar vermiş burada yaşamaya. "Hiç değilse benim bir gözüm var" diyormuş. "Körler ülkesinde tek gözü olan kral olur, derler. Bende onların başına geçer yaşarım." 


Körlerin gözleri yokmuş ama elleri, kulakları, burunları çok hassasmış. Kendilerine göre bir düzen içinde yaşayıp gidiyorlarmış. Adam şaşkın hallerine bakıyormuş onların. Yürümeleri, konuşmaları doğrusu başka türlüymüş. Bir gün körlerden biri ötekinin malını aşırmış. Sadece tek gözlü adam görmüş bunu. Bağırarak ilan etmiş. "Bu kişinin malını şu adam çaldı!" diye.

Körler, "Nereden biliyorsun, o kadar uzaktan duyulmaz ki" demişler. "Ben duymadım, gördüm. Gözüm var benim, görüyorum."

Körler göz diye, görmek diye bir şey bilmiyorlarmış. Uzun yıllar içinde çoktan unutmuşlar bu hissi. "Ne demek görmek?" demişler. "Nasıl görüyorsun yani, duyulmayacak mesafeden anlıyor musun ne olup bittiğini?" "Anlıyorum tabi..." 

"İnanmıyoruz, imtihan edeceğiz seni." Adamı almışlar uzakça bir yere dikmişler. Tecrübeleri ile biliyorlarmış ki o uzaklıktan hiçbir şeyin işitilmeyeceğini. "Anlat bakalım, şimdi biz ne yapıyoruz?" demişler. Adam anlatmış; "Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz vs." derken, körler bir evin içinde girmişler, bağırmışlar;

"Anlatsana!" 

"İçeri girdiniz, göremiyorum ki." 

Körler bilmedikleri için içeri girmenin ne demek olduğunu, "Ne olmuş yani içeri girmişsek. 50cm fark etti, anlat anlat" demişler. "Arada duvar var göremiyorum."

Körler "Sen atıyorsun" demişler. "Az önce tesadüf etti. Bak şimdi bilemiyorsun." "Ben duymuyorum, görüyorum" diyormuş adam. "Öyle şey olmaz" demişler, "Sende bir bozukluk var. Saçmalıyorsun, acayip şeyler söylüyorsun. Hekime muayene ettireceğiz seni."

Adamı yaka paça köyün hekimine götürmüşler. Hekimde kör tabii.

Elleriyle yoklamaya başlamış adamı. Yoklamış yoklamış ve parmaklarını adamın yüzünde gezdirirken; "Buldum" demiş. "Bozukluk burada."

Adamın açık olan gözünü kast ediyormuş hekim ve, "Saçmalaması bundan dolayı" diyormuş. "Ben şimdi hallederim düzeltirim onu!"

Körler ülkesinde kral olmaya çalışan gezginci zor kurtarmış kendini oradan. Körler görenleri anlayamazlar, saçmalıyor sanırlar ve onu da düzeltip (!), kendilerine benzetmek için gözlerini çıkarmaya uğraşırlar. 

Evet sevgili dostum, bu hikayede anlatılan başarı için de geçerlidir. Başarı dediğimiz şey, sahip olduğumuz özelliklerin çevremizde ne kadar az bulunduğu ile de ilgilidir aslında. Hayatta elde ettiğimiz sonuçlar, yarattığımız faydanın dünyada kaç kişinin yaşamını etkilediği ve bu değeri aynı şekilde ortaya koyabilecek kişilerin ne kadar az ya da çok olduğu ile yakından ilgilidir.

Dünya üzerinde yaptıklarımızı aynı değerde yapabilecek ve bizim yerimizi alabilecek kaç kişi bulunuyor? Ya da yaptığımız işi ne kadar benzersiz bir şekilde yapabiliyoruz? Eğer yerimizi alabilecek ve işimizi bizim kadar iyi yapabilecek kişilerin fazla olduğunu düşünüyorsak, o işin sonunda aldığımız ödüller de onun kadar sınırlı olacaktır. Yaptığımız işi eşsiz kılmak ve en iyisi için uğraşmak elbette çok önemlidir. Bunun yanında, eşsiz ve az seçilen bir yolda ısrar etmek de onun kadar önemlidir. 

Hayat merdiveninin sağlam olması kadar, doğru bir duvara dayanmış olması da önemlidir. Merdivene tırmandıktan sonra onun  yanlış bir duvara  dayalı olduğunu anlamak çok acı gelebilir insana. Çoğumuz eşsiz ve sağlam merdivenler yapmak için durmadan çabalarız hayatımız boyunca. Ancak yukarıdan manzarayı izlersek, ellerindeki merdiven vasat olsa dahi doğru duvara tırmanma cesaretini gösterenlerin ödülü elbette ki olacaktır. 

Bir ağaçkakanın yiyeceğine ulaşması, doğru ağaca doğru sayıda darbe vurmasıyla mümkündür. Eğer her ağaca birkaç kere vurmuş olsaydı sonuç alması mümkün olamazdı elbet. Onun eşsiz özelliği de, gözlerinin keskinliği veya pençelerinin güçlü olması değil, gagasını sert ve hızlı bir şekilde vurabilmesidir. Ağaçkakan kendi doğasına sadık kalarak sonuca ulaşır, tıpkı bizlerin de yapması gerektiği gibi.

Kendimizi daha yakından tanıyabilmek ve hangi özelliğimizin çevrenin gereksinimleriyle eşleştiğini fark edebilmek çok önemlidir. Bu, çift yönlü bir farkındalık sürecini gerektirir. Yani hem içsel bir farkındalık hem de çevremize yönelik dışsal bir farkındalık sürecini. 

İçimizdeki eşsiz olan özelliği ortaya çıkarmak ve doğru yönde gelişmesinde ısrarcı olmak önemlidir. Körler ülkesindeki tek gözlü kral gibi sahip olunan ve zayıflık olarak görülen özelliklerin bile değerli olduğu yerler vardır dünya üzerinde. Bunu görmek için tek gözlü olmak dahi yeterlidir.

Kendine iyi bak sevgili okur, başka yazıda görüşmek dileği ile...

1 yorum