Boğulmadan, Kaybolmadan ve Yok olmadan Yaşamak mümkün mü?

 


İçtiğim kahve hariç hayatımdaki her şeyde sadelik aradığımı söylerdim, artık kahvemi de çoğunlukla sade içiyorum. Bu hayatta fark yaratan her şey detaylarda saklı. Sadelik arayışı da böyle bir yolculuk aslında. Minik minik detaylar her şeyi büyük kılmaya yeterli.

Sadeleşmek demek, azaltmak ya da azalmak demek değil, daha fazlasına hakim olmaktır. Buna büyük resmi görmek ve öze inmek bile diyebiliriz sevgili dostum. 

Elinizde tutmanız gereken parçaları bulabilmek için önce bütün parçaları bilmeniz gerekir. Ve toplamadan önce de biraz dağıtmak... Bu hayatta yaşadığınız bazı deneyimler sizi tahmin bile edemeyeceğiniz yerlere götürebilir. Bazen yoldaki manzaradan ve bazen de yolculuktaki insanlardan hayata dair bir şeyler öğrenebilirsiniz. Sevgili dostum , inişler ve çıkışların getirdiği hareket aslında bizleri yürüdüğümüz yolda tutan yegane şeylerdir. Yol almak için her zaman yokuş yukarı tırmanmak gerektiği yanılgısına düşmeden, ilerlemenin peşine düşmektir asıl olan. Tabi ki bu yol boyunca sizden dağılan, düşen şeyler de olacaktır. Olmasına izin vermekte yolculuğun bir parçasıdır. Bazen bu dağılan şeylerin arasında bulacağınız bir beceriniz dahi gün yüzüne çıkabilir. 

Peki şimdi elinizdekilere bir bakın, neler var? Derli toplu olanlar mı, dağınık olanlar mı? Hepsine güzelce bakmak gerekir. Ve tabi ki sonra da bir yerden başlamak. Sadeleşmek için... Önce bizi aşağı çeken ağırlıklardan kurtulmamız lazım, neticede hepimiz ve her şey yerçekimine karşı yaşıyoruz. Ağırlıklarımızdan kurtulmak biraz zaman alabilir, bize ağırlık yapan şey bir kişi ise ilişkimizi gözden geçirmeli; kendi duygu ya da düşüncelerimiz ise neden ağırlık yaptıklarını bulmalıyız öncelikle. Bize iyi gelmediği halde hala bırakamadığımız, adeta sıkı sıkı tutunduğumuz şeyler olduğunu fark ediyorsak eğer, artık avuçlarımızı açma ve bırakma vaktinin geldiğini hatırlatmalıyız kendimize. Eğer ihtiyaç duyarsak uzman birinden yardım da istemeliyiz.

Manevi olduğu kadar maddi ağırlıklardan da kurtulmalıyız. Fazla eşyalar, fazla giysiler, fazla kitaplar, bizimle olan yolculuğunu bitirmiş her şeyi, yeni yolculuklarına göndermeliyiz. Onlardan faydalanacak yeni kişiler bulmalı ve paylaşmalıyız. Paylaşmanın hafifletici etkisini hissetmenizi öneririm. Maddi şeyleri paylaşmak biraz daha kolay gelebilir. Eşyaların yerini değiştirmek düşüncelerin yerini değiştirmekten çok çok kolaydır. Ancak tabi ki herkesin tutunduğu şeyler kendi özelinde değişir, birine zor gelen öbürüne çok daha kolay gelebilir.

Sadeleşebilmek için zamanımızı daha iyi yönetmeyi de öğrenmemiz gerekli. Biliyorsun ki sevgili dostum, zaman elimizdeki en değerli şey. Dolayısı ile ona çok iyi bakmalıyız. Günümüzde her alanda uzmanlaşmayı, aynı anda beş işi birden yapabilir halde olmayı dayatan düzende, kendimize molalar yaratmalıyız. Aynı anda beş işi birden yapmanın doğru olmadığını kabullenerek bile buna başlayabiliriz. Odaklanmak o an yapılan işin kalitesini arttıracak, dolayısı ile bizleri daha başarılı kılacaktır. Bu nedenle zamanımızı en iyi şekilde yönetmek için çabalamalıyız.

Zaman yönetiminin bir başka konusu da, hayattaki önceliklerimizi belirlemektir. Ne kadar büyük işler başarıyor, ne kadar çok para kazanıyor olursanız olun, eğer gün içinde sevdiğiniz biriyle sohbet edemediyseniz, kafanızı kaldırıp gökyüzüne bakamadıysanız, kendinizle on dakika bile baş başa kalamadıysanız, çok verimsiz bir gün geçirmiş sayılıyorsunuz. 

Sadeleşmek adına bir şey daha gerekiyor; biriktirmek. Şimdi diyebilirsiniz, yahu az önce fazlalıklardan kurtul dedin, şimdi neden biriktir diyorsun? Ne alaka değil mi? Biriktirmemiz lazım sevgili dostum, çok fazla bilgi, çok fazla güzel anı ve çok fazla tecrübe. Sade olan az olan demek değil; öz olan demektir. Öze ulaşmak ise ustalaşmayı gerektirir. Daha çok okudukça, ufkumuzu genişlettikçe, deneyimler edindikçe ve bunlardan öz olanı almayı öğrenip başardıkça gerçekten sadeliği yakalayacağız. Bu uzun bir yolculuk, her katmanında biraz daha hafifleyerek, biraz daha öze yaklaşmamız mümkün.

Ayrıca dilde de sadeleşmemiz gerekiyor. Esas olanı anlatmak için süslü cümlelere hiç lüzum yok. Anlam yaratmak için "çok" gerekmiyor, sadece "gerçek" gerekiyor. En yalın hali ile gerçek olan neyse, onu tutabilmeliyiz sözlerimizde. Dilde sadeleşmek çok güçlü etkiler yaratır. Biliyorsunuz ki konuşarak iletişim kuran varlıklarız, her bir sözümüz dalga dalga büyüyerek çok fazla yere dokunabiliyor. Bu tıpkı suya atılan taşların bıraktığı izler gibi. Dilde yakalayacağımız sadelik ile, ilişkilerimizde aradığımız saflığı bulabiliriz. 

Unutmamak gerek ki, sadeleştikçe derinleşir ve çoğalırız. Aslında bizi mutlu eden ve edebilecek şeyler küçük şeylerdir. Belki de bunu kendimize sık sık hatırlatmamız gerek. Mesela çok fazla yüzeysel ilişki yerine, az ama güvene dayanan saf ilişkiler, çok fazla eşya yerine gerçekten lazım olan kaliteli eşyalar, süslü laflar yerine doğru ve samimi bir kaç söz; işte tüm ihtiyacımız olan bu. 

Bir de sevgili dostum son bir cümle ile noktalamak istiyorum yazıyı, hayat küçük şeylerle büyür.

Kendine iyi bak.

0 yorum