Tavır Değişikliğimiz

 

Derler ki, bazı fırsatlar insanların eline bir kez geçer... Şans kapıyı bir kez çalar. Sevgili dostum, peki hangi fırsatlar için risk almaya değeceğini nasıl bileceğiz? Ortaya çıkan her fırsatı  da değerlendiremeyiz ki.

Pek çok insan istikrar ve düzen için çok çalışıyor. Düzenli bir iş, güzel bir ev ve sağlam bir araba arıyorlar. Ancak hala eksik olana odaklanıyorlar. Sürekli tatminsiz ve mutsuzlar ve durmadan daha fazlasına sahip olabilirlermiş gibi düşünüyorlar. Bunu görebiliyorum ve anlayabiliyorum. 

İstedikleri hayat için ölümüne mücadele vermek ile güvenli limanlarına çakılı kalmak arasında seçim yapmak gibi sonsuz bir ikilemle karşı karşıyalar. Sürekli olarak da "hayal ettiğim bu değildi" diye yakınıp duruyorlar. Herkes bir çok defa bu durumu yaşamıştır. Kaç defa önümüze gelen bir çok fırsat yüzünden felç olmuş gibi hissettik kendimizi? Daha iyi olabilecek bir şey için rahatımızdan vazgeçme korkusuyla felç olma durumunu...

Kimi zaman yapmamız gereken sadece, önümüzdeki fırsatı yakalayıp korkularımızı göz ardı etmektir. Çünkü kişisel gelişimde bu şekilde tamamlanır. Yani konfor alanını terk etmekle. Kimi zaman ise fırsatlar tükendiğinde yapabileceğimiz en iyi şey, hayatı akışına bırakmak olur.

Eğer daha iyi bir tavır istiyorsak, önce kendimize şu soruyu sormalıyız; "kabul etme ve boyun eğme arasındaki fark nedir?" İlk baktığımızda bu kavramlar ne kadar birbirine benzeseler de aslında gece ve gündüz kadar birbirlerinden farklıdır. 

Kabul etme, değişimin yolundaki ilk adımdır. Yani bir nevi bulunduğumuz yeri beğensek de beğenmesek de haritada işaretlemektir. Ayrıca kabul etme, durumunuzu  değiştirme imkanınız olmadığında uyum sağlamanın da ilk adımıdır. Bu nedenle geçmişimizi kabullenme ile başlayabiliriz sevgili dostum.

Mesela; kazada bir bacağını yitirmiş biri için bu durumu kabul etmek, yeniden uyum sağlamak; hayatındaki gereken tüm değişikliği yapabilmesi için büyük bir adımdır. Çünkü bu şekilde geçmişinizin de sizin bir parçanız olduğunu kabul edersiniz. 

Diğer yönden ise boyun eğmek, sinir bozukluğu ve umutsuzluğu getirir. Bu sinir bozukluğu sizi kısıtlar, yani hareket edemezsiniz. Sanki hayatınızı değiştirmenin hiç bir yolu yokmuş gibi hissettirir ve nefret etseniz de bu şekilde yaşamaya devam edersiniz. Dolayısı ile kötü bir durumdan çıkmak için binlerce ve hatta milyonlarca fırsat bulabiliriz ama hiç biri yeterince güzel değildir. Sonuç olarak kaderimize boyun eğer ve şikayet eder dururuz. 

Acımızın en üst noktasına ulaştığımızda ise; o an bulunan seçeneklerden birini ideal olmasa bile kabul ederiz. Bir önceki örnek için konuşacak olursak, tabi ki bacağını kaybetmiş biri için en ideali bacağına kavuşmak olsa da; ne yazık ki bunu gerçekleştiremez. 

İdeal bütün fırsatlarımız tükendiğinde ise en iyi seçenek kalır, yani tavır değişikliği. Hiç bir seçeneğin mükemmel olmadığını bilerek hepsini tekrar değerlendirmemiz gerekir. Eğer bir seçenek acımızı alıp götürüyorsa, mükemmel olmasa dahi uygulamak için düşünmeye değerdir. Artık tükenmişsek ve motivasyonumuz kalmamışsa izleyecek pek bir yol göremeyebiliriz. Değişim çaba gerektirir sevgili dostum ve çabayı mümkün kılmak için günlük motivasyona ihtiyacımız vardır. Genellikle çabalarımız bir ödülle karşılık bulur ama eğer bilinmeyenle uğraşıyorsak, bu bizi motive etmeye yetmeyebilir. 

Böyle bir durumda belki de beklentilerimizi azaltmamız gerekebilir. Yürüdüğün yolda bu durumu kolaylaştıracak daha basit ve dürüst bir plan oluşturmalısın. Gerçeklik, hayal gücümüzün belirlediği beklentileri karşılamayabilir ancak bu, gerçekliğin iyi olmadığı anlamına da gelmez.

Sevgili dostum, var olmayana odaklanıp, beklenmedik bir yolu yürüyen ve mutsuz olan o kadar çok insan tanıdım ki. Aksi gibi durumlarından memnunlar, geçici değişimleri kabul ediyor ve insanların söylediği negatif şeyleri önemsemiyorlar. Genellikle de bu tür yorumlar başkalarını yargılamaktan hoşlanan kişilerden geliyor.  Bu insanlar hayatın onlara sunduğu ekşi ekşi limonlardan, tatlı limonatalar yapmayı başarmışlardır. Kendilerine bakmışlardır. Hayatlarının dizginlerini ele almış ve yaşamın sunduğu küçük zevklerin tadını çıkarmışlardır. 

Daha iyi bir hayat için çabalamak ile sahip olduğumuz hayatı sonsuza dek eleştirmek arasında ipince bir çizgi var. Hayatımız boyunca da değersiz hiç bir iş, ev ya da ilişki yok. Onları değerli ya da değersiz kılan hep bizim tavrımız olmuştur. 

Neyse ki çok azımız sabahları kendisine güzel bir kahve yapmak için biraz zaman ayırmanın önemini öğrenmiş ve bilmiştir. Belki mükemmel fırsatlar bulamamıştır bu insanlar ancak sahip olduklarını en iyi şekilde kullanıp daha pozitif bir tavır geliştirmişlerdir. Yani yaşama tavrını seçmişlerdir, hayatta kalma tavrını değil. 

Evet sevgili dostum, sen önüne çıkan fırsatları nasıl değerlendiriyorsun peki?

0 yorum