#DeathTo -Sosyal Linç


Black mirror, üçüncü sezon kapanışını şanına yaraşır bir şekilde yapmış. İzlemeyenler için uyarıyorum. Spoilere maruz kalabilirsiniz. Bu yazımda size üçüncü sezonun son bölümünden bahsedeceğim. "Hated in the Nation" isimli bu bölümde kişisel nefret üzerinden söylemlerde bulunmanın yanında, dizinin hep yaptığı şey olan toplumsal vurguların üst düzeyde tutulduğunu görüyoruz. İşin içinde yine kendi çıkarları için halkın özgürlüklerinden, mahremiyetini yok sayan bir devlet profili, söz konusu kendi itibarı ve güvenliği olunca, seçmenlerinin özgürlüklerini kısıtlayan hareketlerden kaçınmayan yöneticiler ve gelişmiş teknolojiyi "yarar"dan çok "zarar"a çevirebilecek insanların olduğu bu bölüm bir buçuk saatlik uzunluğu ile gerçekten sinema tadındaydı. Şimdi biraz daha detaylara geçelim.


Bölüm garip bir ölüm ile başlıyor. Gazetede yazar olan bir kadın, sanırım dikkat çekmek adına toplumun hassasiyetine dokunan bir yazı yazıyor. Yazdıktan sonra ise esrarengiz bir şekilde ölüyor. Olayı araştıran Karin Parke ana karakterimiz. Yeni yardımcısı Blue ile olay yerini inceleyen Karin deneyimlerine dayanarak vakaya şekil veriyor ama yardımcısı bu kadarı ile yetinmiyor. 

Araştırmaya başlıyor, ancak yazarı taciz etme amacı ile hazırlamış pasta dışında ellerinde ip ucu olmadığı için olay bir yerde tıkanıyor. Pastayı gönderen kadını bulup sorguladıklarında ise ellerine yine bir şey geçmiyor. Kadın bunu sadece yazılan yazıdan dolayı gazeteciye olan nefretinden yaptığını itiraf ediyor. Ayrıca bu nefretini de sosyal medya üzerinden #DeathTo hashtagi ile tweetlediğini ama ölüm ile tehdit etmediğini söylüyor.

Dizinin başlarında bu hashtagin önemini anlayamıyoruz. Fakat ana karakterimizin yardımcısı olan Blue bu noktada biraz şüpheleniyor ve tabi ki daha önce siber suçlarda çalışmış olmasının da bu şüphesine etkisi oluyor.  Daha derine inerek araştırma yapmaya başlıyor, tabi Karin bu konuda kendini kapatmış artık olaylara karşı bıkkınlık hisseden ve basit düşünen biri haline gelmiş.

Araştırmaların devam ettiği aşamada, ülkede pek sevilmeyen bir şarkıcıda benzer bir şekilde ölüyor. Ve bu noktadan sonra işin rengi ortaya çıkıyor. Bu andan itibaren izlerken "yok artık" demekten kendinizi alamıyorsunuz. Meğer biri bizi gözetliyormuş!

Nasıl yani gözetleniyoruz? İzleyenler bilir, ara ara dizide hükümetin desteklediği bir arı projesinden bahsediliyor. Nesilleri tükenmiş olan arıların yerine doğal sirkülasyonu sağlayacak olan robot arılar üretilmiş ve normal arıların yapması gereken her şeyi yapıyor. Tek bir farkla, tabi ki robot arılar her yeri izleyebiliyorlar ve hacklenebiliyorlar. 

Bu iki cinayetin arılar vasıtası ile işlenildiği fark edilince, üretici firmasına giden ikiliye bir de CIA'dan biri dahil oluyor. Böylece olayın ciddiyeti biraz daha artıyor. Bu ekip üretici firmaya gittiğinde ise daha da kötü bir şey oluyor, tüm kovanlar hackleniyor ve firma tüm kontrolü kaybediyor.

Şimdi hashtag kısmına geri döneceğim. Çünkü bu hashtag kullanılarak ölmesini istediğiniz kişiyi resmi ile fişliyorsunuz. Yani arılar, koyduğunuz resim sayesinde o kişiyi bulabiliyor. Burada mahremiyetimizin ne kadar az olduğunu görebiliyoruz. Şuan bile her yer kameralar ile donatılmış durumda. Bir de binlerce arı düşünün hatta milyonlarca. Milyonlarca hacklenebilen göz, ölüm makinaları.

Aslında bu özelliklerinden dolayı robotlar devlet desteği alabilmiş. Burasıda madalyonun diğer bir yüzü. Yani bu sayede devlet kimsenin izni olmaksızın istediğini arılar sayesinde takip edebilecek. Bu sayede tabi ki de suç oranı düşüyor ama kişisel özgürlükler tamamen ortadan kalkmış oluyor. Tabi halkın bu konu ile ilgili pek bilgisi yok. Bu hashtag ile sevmediklerini öldürebildiğini fark eden insanlar yeni bir hedef yaratıyorlar; Vali. Vali ise kovanları patlatarak önlem aldığını sanıyor ancak sonuç hiçte o şekilde olmuyor.

Her neyse, ölen arılardan bir tanesinin belleğine giren Blue burda asıl katilin ardında bir manifesto bıraktığını fark ediyor. Amacını burada dolaylı olarak anlatıyor. Heyecanlı kısmı da burada başlıyor. Katil de doğa ana gibi kendini ele vermiş oluyor. Tek bir resmi ile!

Son ana kadar fark edemediğimiz bir diğer konu ise ölüm isteyenlerin de kendi ölümleri ile karşılaşacakları. Bunun sonucu ise milyonlarca ölüm olacak. Kimse bunu düşünmek istemez bence. Yalnız sonuç tıpkı manifestoda yazılanlar gibi oluyor, yani #DeathTo hashtagini kullanan herkes ölüm isteğinin bedeliyle karşılaşıyor ve ölüyor. Buna engel olamıyorlar. İnanması güç, sindirmesi zor olan bu durum ise izleyenlere değer yargıları hakkında çok önemli şeyler söylüyor. 

Bölümün en sonunda ise Blue'ya intihar etmiş süsü verilerek bu katliama neden olan baş katilin peşine düştüğünü görüyoruz. Hatta onu buluyor bile. Ancak sonucu tam göstermeden bu bölüm bitiriliyor. Sonu izleyenlere bırakılıyor, ucu açık. Üçüncü sezonun son bölümü ile kara aynanın diğer tarafını acı bir şekilde görüyoruz.  Değer yargılarımızı yine sorguluyoruz. Teknoloji iyi, güzel de gerçekten bunları ilerde yaşarsak? İnsanın kafası karışmıyor değil.

0 yorum