Modern bir Sisifos hikayesi


Her sabah erken kalk, yüzünü yıka, kahvaltı et, kendine çeki düzen ver, evden çık... Tıpkı "Fight club"ta dendiği gibi "her gün bir önceki günün kopyasının kopyasının kopyasının kopyası... Bu satırlar herkese tanıdık gelecektir. Tanıdık geldiyse haydi o zaman yazının devamına geçelim.


Beyazyaka; Modern bir sisifos hikayesi mi? 

"Sisifos efsanesi" yüzyıllarca birçok düşünür ve yazarın ilgisini çekmiş bir mitolojik kavramdır. Geçenlerde okuduğum bir makalede benimde dikkatimi çekti açıkçası. 

Sisifos, Homeros'a göre ölümlülerin en bilgesiydi. Korinthos isimli şehri kurmuş, oranın kralı olmuş ve ülkesini adaletle yönetmiştir. Tanrıları kızdırdığı içinde ona çok büyük bir ceza verilmiştir. Fark ederseniz her bir mitolojinin sondan sonraki başlangıcı böyle oluyor. 

Ceza neydi derseniz? Ceza şu; çapı bir insan boyunu geçen, silindir biçiminde olan, büyük, uzun, yuvarlak, mermer bir taşı itip, omuzlayıp; yüksek, dik ve çıplak bir dağın tepesine çıkaracak. Ancak Sisifos taşı tam tepeye çıkarırken taş ellerinden kayıp kurtulacak ve aşağıya yuvarlanacak. Sisifos tekrar aşağı inip taşı itip, omuzlayıp tepeye çıkarmaya devam edecek ve taş yine kurtulup aşağı yuvarlanacak bu çile de ömür boyu sürecektir. Üstünde kıyafetleri olmayan Sisifos yaz, kış; gece, gündüz durmadan sonsuza dek bu işi yapacaktır. 

Gülümser gibi oldunuz, değil mi? Günümüze göre düşündüğümüzde hepimiz birer Sisifos olmuyor muyuz? Etrafınıza bir bakın. Ne görüyorsunuz? Bir kaç insan harici kalan insanlar mutsuz mu yoksa?

Çocukluğumuzdan bu güne kadar ne yaptığımız o kadar çok önemliydi ki. Çocukken sorulan "Ne yapıyorsun?" sorusuna tatlı tatlı "Oyun oynuyorum" diyorduk. Okul okurken ders çalıştığımızı anlatıyorduk. Şimdi ise yaptığımız işler hakkında bir takım cevaplar veriyoruz. Daha farklı bir şey yok. 

Aslına baktığımızda sorunun tam anlamı bu değil. Biz sadece otomatik bir şekilde cevaplıyoruz. Peki neden? Hiç düşündünüz mü? Bunun altında yatan, kişiliğimizi yaptıklarımızla özdeşleştirip birleştirmemizdir. Bir nevi kimlik mühendisliği...

Etrafınızdaki insanlarla konuştuğunuzda fark etmişsinizdir belki; herkes ne istemediğini bilir ancak konu ne istediğimize gelince "kafam çok karışık", "karar veremiyorum" diyerek düşüncelerimizi bu noktada tıkıyoruz. Elimizde olmayanın ve gelecekteki potansiyelin değeri şu an sahip olduklarımızdan daha çekici çünkü.

Aman boşverelim bu yaz tatilimizi planlayalım. Acaba yıllık iznimizden ne kadar kaldı? Böyle böyle diyerek savuşturalım tüm sorunlarımızı. Belki alışveriş yaparak da bu sorunları savuşturabiliriz. Terfi alamadık mı, hak ettiğimiz zam yapılmadı mı, istediğiniz projelerde yer almadınız mı, üst kademenizde ki kişi size haksız yere bağırıp mobbing mi yapıyor... Üç maymunu oynayarak tüm bu sorunları göz ardı edelim ve başa saralım her gün her gün ve her gün.

Ancak bugün yaşanan her şeyi çoktan dün olarak sayıyor ve gerçek heyecanı hep bir sonraki müthiş şeyde, bir sonraki projede, bir sonraki tatilde, bir sonraki sevgilide, bir sonraki alışverişte arıyoruz. Bu da sorunlarımıza yönelik en iyi çözümü kaçışta bulduğumuz anlamına gelmiyor mu?

Tabii ki kaçınılmaz sonuç olarak bunların verdiği tatminde gün geçtikçe azalıyor. Şık giysilerimizin çoğunu giymiyor, hevesle aldığımız ev eşyalarını hiç kullanmıyor, okumak için aldığımız o mükemmel kitapların kapaklarını bile açmıyoruz.

Kendimize dönüp aslında şunu sormamız gerekiyor. İster beyaz yaka olun, ister mavi yaka, ister öğrenci ya da girişimci, yaptığınız işten dolayı içiniz rahat mı? Bir anlam yaratıyor mu? Maddi olarak kendimize yetiyor muyuz? Bütün her şey bize yetiyor mu? Mutlu muyuz?

Bu konu ile ilgili Albert Camus "Le mythe de sisyphe" isimli eserinde bu kısır döngüyü ve Sisifos'un kişiliğini şöyle tanımlamış, hep birlikte okuyalım;

"Sisifos korkunç bir umutsuzluğu ve anlamsızlığı bilinçli olarak yaşayan, insan bir kahramandır. Sisifos insan yaşamının anlamsızlığı ve umutsuzluğu içinde insan onurunu, dış etkenlerin ve koşulların dayanılmaz baskılarına ve acılarına rağmen, olağanüstü cesur bir direnişle korur ve savunur. Sisifos umutsuzluğu ve anlamsızlığı bilinç gücüyle umursamayan ve alt eden bir kahramandır."

Ve bugün herkes şen şakrak kahkaha atıyor, mutlu bir tablo sergiliyorsa, bu da otomatikleşmiş bir algı yaratıyor. Doğal olarak da depresif kişiler neyin ters gittiğini anlamıyor ve kendilerini gülümseyen bu çehreler arasında yapayalnız hissediyorlar. Yalnız değilsin!

Bunun bir çaresi var mı? Kişisel gelişim kitaplarında, programlarda, dergilerde gördüğümüz çareleri hayatımıza uygulamaya çalışıyoruz. Hangisi doğru işliyor peki?

Tek bir çözüm var ki, o da hiçbir çözümün olmadığıdır. Bunun nedeni de insanlar karmaşık varlıklardır, birine uyan çözüm bir başkasına uymayabilir, ki dünyada sade bir kaç kişi yok...

Çoğu insan mutluluğun tesadüfi olduğunu düşünür. Fakat o bir kelebek gibi avuçlarımızdan uçar gider. O kadar narindir ki, avuçlarımızda sıkarsak onu boğabiliriz. Onu sadece etrafta hayranlıkla izleyebiliriz. Yakalarsak dediğim gibi avuçlarımızda sıkabilir ve ne yapacağımızı şaşırırız. Öylece bakarız ona...

Bakış açımızı değiştirmeye ihtiyacımız var. Hayat yaşamaya değer! Sizi gerçekten mutlu eden şeyleri bulun ve onlara sımsıkı tutunun, gerçek mutluluk her zaman ele geçmiyor. Bu şansa da çok az insan nail oluyor.

0 yorum