Şu son yıllarda gittikçe güçlenen bir duyguyla "başarılı olmak" denilen soyut virüsü reddediyorum. Bundan sonra reddetmeye de devam edeceğim. Buna virüs diyorum çünkü "başarı" denilen virüs öylesine yayıldı ve herkesin benliğine öyle bir yerleştirildi ki... İnsanları, böyle bir yaşamın tersinin mümkün olabileceğine bile inandıramaz olduk. Daha çok ün, daha çok para, daha çok insan üzerinde otorite, daha çok şu, daha çok bu... Peki bunlar neye yarıyor? Ya da kime göre, neye göre daha çok? İnsanın duygu düşüncesi mi artıyor yoksa çevresi ile, dünya ile uyumu mu gelişiyor?
Zülfü Livaneli'nin kitaplarında okuduklarımın hepsini ayrı ayrı seviyorum ama bu kitap gerçekten hepsinden de başka. Daha yeni başlamama rağmen ilk sayfalarında akıcı diline, konusuna hayran kaldım. Bitirmeyi de bekleyemedim kitap tanıtımım için. ☺ İçimdeki hislere böylesine tercüman olan bir iki sayfalık kısmı size aktarmak istiyorum. Lafı uzatmadan sizleri Livaneli'nin kaleminden dökülen cümlelerle başbaşa bırakıyorum.
Bir kaç ay önce Youtube'da izledim Barış Özcan'ı ve o an takip etmeye başladım. Çünkü kanalında yayınladığı video içerikleri o kadar güzel, bilgilendirici ve o kadar akıcı bir anlatıma sahip ki. Bence bir an önce sizde takip etmeye başlamalısınız.
Bu makalemde kısaca "Barış Özcan kimdir?" buna değineceğim. "Neden bu makaleyi yazıyorsun?" derseniz, geçen günlerde bütün videolarına kendini kaptıran eşimin sorusu üzerine başladı herşey. "Bu adam kim? Bu adamın videolarının içeriği çok güzel." İşte bu sorulardan sonra karar verdim. Blog yazılarımda "Youtuber dosyam" başlıkları altında beğendiğim youtuberları tanıtmaya. İlk olarak da Barış Özcan'la başlıyorum.
Tanrı'nın formülü kitabını okuduktan sonra isminden dolayı etkilenip aldığım kitaba başladım. İsminden dolayı diyorum çünkü bir beyaz yakalı olarak "Pazartesi sendromu"nu duymadığım tek bir hafta başım bile olmadı. Bana sorarsanız benim Salı sendromum var.
Kitaba değinecek olursak, kitapta işleneceğini herkesin bildiği ve tuhaf bir şekilde engellenemediği bir namus cinayeti anlatılıyor. Kitabın yazarı Gabriel Garcia Marquez çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce işlenmiş bir cinayeti aktarıyor. Sadece cinayeti anlatmakla kalmıyor arka planda toplum psikolojisini, halkın ortak davranışlarını bire bir aktarıyor.
Kitabın daha ilk sayfalarında öğrendiğimiz cinayeti, Marquez öyle bir dille anlatmış ki, cinayetin şekli son sayfalarında anlatılsa da son sayfaya kadar bir an olsun sıkılmadan okuyorsunuz. Bu zaten bilinen bir gerçek, esas önemli olan bunun bilinmesinin cinayetin önlenmesi için hiçbir katkı sağlamaması.
Son yazımın üzerinden yaklaşık bir hafta geçti. Evet bende bu grip illetine yakalandım. Havalar yüzünden azizim bir sıcaktı bir soğuktu derken, ne giyeceğimizi şaşırdık. Terledik, üşüdük sonunda hastalığa açtık kapımızı. Başta çabuk geçer sandım ama bu hafta da tekrar edince soluğu hastanede aldım. Yataklara düştüm, doktor bana bir çare... Neyse soğuk algınlığı ilacının üzerine bir kaç tane daha ilaç aldım ve eve döndüm. Sağlıklı olmak hiç bir şeye değişilmiyor, sağlığımın değerini bir kez daha anladım. Bir an önce iyileşmek istiyorum.
Peki eski griplere oranla bu insandan geçmeyen hastalık nedir? İsmi, cismi var mıdır? Bu sene de ilaç şirketleri için ne tür grip salgınlarına kapımızı açtık? İşte onu bu hasta yatağımda çok araştırdım. Sanırım tam bir adı yok.
Elon Musk'ın hayatı ile ilgili derlediğim yazıyı okumuşsanız biliyorsunuzdur. SpaceX için kısaca tekrar değinmek gerekirse, Musk, Paypal şirketini Ebay'e satmıştı ve bu satıştan kazandığı parayı uzay seyahatleri üzerine kurduğu hayaller için harcamak istiyordu. Tabi önce bir takın ufak deneyler yapacak, uzaya ilk önce fare gönderecekti. Ancak Rusya'dan satın alınacak roketin fiyatı ile ilgili bir uzlaşmaya varamadılar. İşte o anda 8 milyon dolar vererek bir roket almak yerine 100 milyon dolar harcayarak SpaceX şirketini kurdu. Tabi bu süreçte sayısız zahmet ve eleştiri ile karşı karşıya kaldı ama bunlar onun pes etmesine sebep olmadı. İyi ki de olmadı çünkü şuan şirketin geldiği nokta dünya için adeta yeni bir çağ kapısını araladı, uzay yolu...
Çayınız demlikte, sıcacık evinizde ve bir de kitap elinizde... Üzerinize de yumuşacık bir battaniye sermişsiniz.
Kışın kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı bu günlerde iyi bir kitap alın ve kendinizi sayfaların akışına bırakın. Bana göre kışın kitap okumak daha güzel ve huzur verici. İşte bu soğuk kış günleri güzel kitaplar okumanız ve günlerinizi daha verimli hale getirmeniz için birbirinden güzel kitap önerilerini bendeniz Monica sizler için derledi.
Zamanımızın büyük bir kısmı iş yerinde, iş arkadaşlarımızla geçiyor. Bazen sabahlara kadar çalışıyoruz ve bazen hafta sonlarımızı bile birlikte çalışarak geçiriyoruz. Farklı görüşleri savunuyor olsakta yinede aynı ofisi paylaşıyor ve çalışıyoruz. Bu kadar çok vakit geçirdiğimiz kişilerle olan ilişkilerimiz de hali ile çok önemli. Sağlam arkadaşlıklar bireye, işe ve kuruma katkı sağlarken, çürük ilişkiler hem çalışana hem de firmaya büyük zararlar veriyor.
Müzik kelimeleri olmayan, duygu ve düşüncenin dili. Ruhumuzun gıdası. Milyonlarca insanın tek ortak noktası. İyi ki var.
En ilkel uygarlıktan tutunda en gelişmiş uygarlığa kadar bütün toplumlarda yaşamın bir parçasıdır.
Sevdiğiniz bir müziği dinlediğinizde kendinizi birden enerji dolu, cesur ve huzur bulmuş hissedersiniz. Hissettirdiği bu güzel duyguların yanında zekamızı da geliştirir. Yani sadece müzik deyip geçmeyin. Her bir parçanın beynimize farklı etkileri var.
Kıskanmak, hayatımızın neredeyse yüzde seksenini kaplıyor. Kıskançlık yapmadan yaşadığınız bir gününüz var mı? Ya da 5 dakikanız? İşte bu kadar hayatımızın içinde bu duygu. Şimdi diyenler olur, "Yahu Monica o kadar hayatımızda diyorsun, yüzde yüz gibi anlatıyorsun. Halbuki sen yirmilik bir eksiklik bıraktın." Ben o yirmilik kısmı uykuya ayırdım ama uykusunda dahi birilerini kıskanan varsa bilemeyeceğim. ☺
Kıskançlığa değinirsek; kimi insanların bazen sahip olduklarına bazen de sahip olamadıklarına karşı hissettiği karışık, garip, yoğun bir histir. Tabi kişisinden kişisine değişir. Hatta ve hatta bir rivayete göre bazı insanlar kıskanmazmış. Bulursanız bizde tanımak isteriz. Madalyasını bile hazırlar veririz.
Kıskançlık, dünyanın en büyük duygusal problemi olarak seçilmiş. Önüne geçebilen henüz yok. Uzmanlara göre, bu duyguyu 2 yaşından beri yoğun bir şekilde yaşarsak, psikiyatrik bozukluklara sahip oluyormuşuz. Yani aşırı derecede şüphe etmek, kuşkulanmak vb...
Günümüzde belkide en çok karşılaşılan bir vak'adır; histrionik kişilik bozukluğu. Yani namı değer drama kraliçesi, gösteriş manyağı, ilgi delisi. Bunlar çoğaltılabilir tabi ki. Bu tarz insan davranışları genellikle kişilik bozukluğu altında kategorize ediliyor. Ergenlikte baş gösteren bu bozukluklar, ilerleyen yaşlarda daha çok ortaya çıkmaya başlıyor. Bu gün yazımda size biraz bu hastalığı anlatacağım.
Bu hastalığı yaşayan insanlar etrafından sürekli ilgi bekler ve aşırı duygusal bir durum sergilerler. Çok üzülerek belirtmek zorundayım ki bu hastalık en çok kadınlarda görülüyor. Bazen tek bir kişiden istenen ilgi bazı kadınlarda ise herkesten bekleniyor. İtiraf edin, sosyal yaşamınızda ilgi görmek için çok garip tavırlar sergiliyorsunuz. Yeterli ilgi göremediğinizde şikayet ediyor, bazen ağlıyor aşırı duygusal tepkiler veriyorsunuz.
Dünyadaki en önemli özellik belki de karakter. Ve belki de edinilmesi en zor olan özellik. Herkes gerçekten güzel bir karaktere sahip olamıyor. Karaktersizliğin olduğu noktada da ahlak bir şekilde yok oluyor. Bu ikisinin gerçekten birbirini tamamlayan zincirler olduğunu düşünüyorum. Ama ikisini de karıştıran o kadar çok insan gördüm ki. Karakter ne, ahlak ne, nedir, bilincinde bile değil. Hatta insanlıktan bir haber.
Bazen, insan nasıl böyle karaktersiz olabilir, diye düşünüyorum. Belki altında psikolojik bir neden olabilir. Belki de komplekslidir veya kıskanma duygularından arınamamıştır. Mesela düşününki bir insan her yerde saygı görürken, bir insan da kendini kabul ettirmenin ezikliği içinde yaşıyor. Kabul edilmek içinde yapmadığını bırakmıyor. Belkide bu noktada ahlak kırılıyor, karaktersizlik baş gösteriyor. Tahminimce... Her ortamda kabul görmek olanaksızdır. Herkesin de size saygı duyması... Bazı şeyler oluruna bırakılınca güzel.
POPULAR POSTS
Blogger tarafından desteklenmektedir.
Blog Arşivi
-
▼
2017
(34)
-
▼
Aralık
(13)
- Başarılı olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu!
- Youtuber dosyam - YOREKOK
- "Orta Zekalılar Cenneti"
- Youtuber dosyam - Barış ÖZCAN
- Kırmızı Pazartesi
- Geldi yine gönlümüzün efendisi
- Uzay yolu #SpaceX
- Sıcacık yürekler için
- Sıkıcı iş hayatı hakkında~ 1
- Beyninize bir iyilik yapın
- Bir dünya rekoru; Kıskançlık
- Histrionik hastalık
- Allah karaktere zeval vermesin
-
▼
Aralık
(13)