Kendini tanıyabilmek adına


Hayatın hır gürüne öyle bir kaptırmışız ki kendimizi, elimizden kayıp giden günlerin farkına varamıyoruz. Bir tespih tanesi gibi arka arkaya diziliyor günler. Adeta birbirinin aynısı.

Sabah kalk, kahvaltını et, sonra iş, derken biraz kavga gürültü, biraz sevinç, biraz telaş, bolca fesatlıklar, kıskançlıklar, bir başkasının kuyusunu kazma oyunları ve final akşam.

Çoğu insan televizyon karşısında beyni uyuşmuş uykulu saatler geçirerek, kim kiminle nerede basılmış, kim kiminle fingirdeşmiş gibi kültür düşürücü program ve diziler izleyerek hop yatağa geçecek.

Ne için?


Bir sonraki gün de aynı şeyleri tekrarlayabilmek için. Hayatında hiç yaşamadığı anıları sadece kara kutuda gördüğü insanların rezil hayatlarını biraz daha başkaları ile konuşabilmek için. Bakışlarınız eskiyor, vücudunuz yıpranıyor, boynunuz eğrileşiyor, farkında mısınız? Git gide bomboş hayatlarınızla finale bir adım daha yaklaşıyorsunuz. Size verilmiş bu yaşamın ne demek olduğunun farkına varmadan, güneşe, çiçeğe, ota, böceğe, denize aldırmadan hoyratça savuruyorsunuz ömrünüzü sağa sola. 

Keşke insanoğlu kendini tanıyabilse. Evren içindeki boyutunu ve sınırlı süresini kavrayabilse birçok sorun çözülebilecek ama insanın dünyevi hırsları, işte bunu yapmasına izin vermiyor. 

Evrenin ölçeği ile bakıldığında bir kelebek ömrü bile olmayan insan hayatını, böyle gerginliklerle ziyan etmeye değer mi?

Bir parça iyi niyet, alçakgönüllülük, gündelik hırslardan birazcık arınma dünyayı cennete çevirmeye yeter. Hem size, hem başkalarına, hem de tüm dünyaya.

0 yorum