Sirkadyen ritim ve beslenme


Geçenlerde küçük bir başlık olarak gördüğüm ve araştırmak için merakımı cezbeden bir konu  buldum, "Beslenme ile sirkadyen ritmin takım çalışması : Krono-Nutrisyon" Sirkadyen ritmi nedir? Beslenme ile alakası nedir? Araştırdığım kadar sizlere aktaracağım. 

Sirkadyen ritimin yıldızı 2018'de parlakmış gibi görünüyor. Aslen 2017'de başlamış ve hala da konu ile ilgili devam etmekte olan bir çok çalışma mevcut. Nobel ödülleri dolayısı ile kendini daha geniş kitlelere duyurarak, tüm bilim dallarının da dikkatini çekmiş bulunmakta. Bu ünün hakkını da veriyor. Neden derseniz, tüm yaşamsal faaliyetlerin belirli bir düzeninin olması, bu kavramın mükemmeliyetindeki en önemli faktörlerden biri. 

Bir çark düşünün, birbirine bağlı bu çarklarda ufak değişiklikler bir çok farklı mekanizmayı etkileyip canlandırabiliyor ya da durdurabiliyor. Sirkadyen ritimde bu çarktaki zaman faktörünü oluşturduğu için bir nevi vücut saatimiz olma görevini görüyor. Genellikle, gece-gündüz, uyku-uyanıklık durumları sirkadyen ritim dendiğinde aklımızda canlananlar olsa da; açlık-tokluk mekanizması da sirkadyen ritmi büyük oranda etkiliyor. Peki sirkadyen ritmimiz bizden ne bekliyor, hangi koşulları sağlamamızı istiyor?

Sirkadyen ritmimiz her 24 saatte bir uyarıcı faktörlerin etkisi ile resetleniyor. Bu faktörlerin başını çeken tahmin edebileceğiniz gibi ışık faktörü. Gözümüzdeki reseptörlerin ışığı algılaması ile beyinde sirkadyen ritmin merkezi olan suprakiazmatik çekirdeğe ileti gönderilir. Sabah uyarıcı olarak gelen bu faktörü aldıktan sonra uyanırız ve mümkünse ilk yarım saat içinde de kahvaltı etmeye başlayarak bu sistemi aktive ederiz. Bunu aktive etmemiz bizim için çok önemlidir. Eğer kahvaltıyı atlarsak sistemimiz de geri kalacaktır. 

Gördüğünüz gibi,  doğru beslenme bir çok kavramla bir olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle konu ile ilgili birçok bilimsel çalışmalar yapılıyor ve işin eğrisi doğrusu literatürler üzerinden tartışılıyor. Öğün sayısı ile ilgili olarak, çalışma yoğunluğundan kaynaklanan birçok farklı önerileri görebiliyoruz ama burada önemini vurgulamamız gereken faktör bu önerilerin kişiye özgü olması. Genel olarak vücut için en fizyolojik beslenme düzeni, 3 sağlıklı ana öğün ve bireye gerektiği sayıda ara öğün ile günde ortalama 4-6 öğün ile denge sağlanıyor. Ancak buna karşı olarak açlık süresinin uzatılması gerektiğini önerenler de var. Açlık süresinin uzatılmasının nedeni hücre yaşlanmasını yavaşlatabilme isteği, yani günümüzde yoğun bir şekilde ilgilendiğimiz bir diğer konu olan "yaşlanmak". Az enerjisi olan bir hücre, metabolizmasını yavaşlatarak tasarruf moduna geçebilir. Bu da o hücrenin daha az yıpranmasını sağlayabilir. Bu ilke ile de birçok çalışma gerçekleştirilmektedir. Ancak vücudumuz çok fazla mekanizmanın aynı anda devamlı çalıştığı kompleks bir sistem ve hem iç hem dış birçok faktöründe etkisi altında olduğu için bu çok zor. Ayrıca vücut için açlık stresi denilen bir kavram bile mevcut. 

Diğer görüşlerin bizim için en faydalı ve en az yan etkiye sahip olduğu net bir şekilde kanıtlanana kadar bilimin bize verdiği kaynaklardan yararlanarak en fizyolojik öğün sisteminin ana ve ara öğün döngüsü içerisinde gerçekleşmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Her koşulda ihtiyacımız olan bir besin miktarı ve her gün onu almamız gereken belirli bir saat var. "Krono-nütrisyon" bu konuları bünyesinde toplayan bir başlık olarak bilimsel çevrelerde kullanılmaya başlandı. Tabi krononütrisyonun da bizden istedikleri var. Onun istedikleri ise, besin alımımız ile vücudumuzun günlük ritmini koordine şekilde yürütmemiz. Bunun içinde fareler üzerinde bir deney yapılıyor ve aydınlık-karanlık sikluslarını bozarak beslenme ritimlerinin bozulması sağlanıyor. Deney/çalışma sonucunda, eşit koşulların sağlanmasına rağmen, yalnızca yeme saatleri bozulan farelerde obezite ve metabolik sendrom ile ilişki gözleniyor. Bu çalışmaların verdiği fikirler ile insanlar üzerinde de incelemeler yapılıyor. Yine aynı kalori alımına sahip iki farklı grup arasında yapılan incelemeler, kahvaltı öğününün önemini kanıtlar nitelikte sonuçlar vermiş. İyi bir kahvaltı ile güne başlayanların metabolik göstergeleri kahvaltıyı atlayan veya yetersiz yapan bireylerden çok daha olumlu sonuçlar doğurduğu gözlemlenmiş.

Yapılan bu gözlemler sayesinde, uyku-uyanıklık, aydınlık-karanlık gibi döngülerin beslenme ve metabolizmamızı etkileyeceğini bilirken, öğün atlamak gibi yeme düzenimizde meydana getirdiğimiz bozuklukların da sirkadyen ritmimizi etkileyebileceğini öğrenmiş olduk.

Ne diyelim belki de bu yüzden kış günleri karanlığa uyanmaktan hepimizin ritmi bozulmuştur.

Yararlandığım kaynak; Popular Science Türkiye

0 yorum