Hem ülke olarak hem de dünya genelinde ardı arkası kesilmeyen bir çok felakete ve kayba seyirci kaldık bu sene...
Önce Elazığ'daki depremlerle açtık gözümüzü, daha sonra da ne olduğunu anlayamadan covid ile felaketin devam etmesini izledik. Şimdi de İzmir depremi ile sarsılıyoruz...
Sizi bilmiyorum ancak ben insanların hayatlarının bu şekilde derinden sarsılmasından çok etkileniyorum. Düşünün bu akşam bir kitap okuyorsunuz ve yarın devam etmek üzere bırakıyorsunuz. Aniden bir deprem oluyor ve yarın olmuyor. Belki yarınlar hiç olmayacak.
Ben bu şekilde üzüldükçe bazen arkadaşlarım çok fazla tepki gösterdiğimi söylüyor. Neden anlamıyorum. Covid'den ölen birine üzülmek ya da göçükten 91 saat sonra çıkarılan bir kız çocuğu için sevinçten göz yaşı dökmek, bir çok insana neden abartı geliyor?
Her şeyden önce ben bir insanım. Tanımadığım insanların bile acılarını hissedebiliyorsam, onlar için ne yapabilirim diye çabalıyorsam, daha da çok insanım. Ki bununla da gurur duyuyorum.
Aslında daha nice cümlelerim var ancak vakit kısa, tüm ömür işte tükeniyor. Bir fabrika gibi olduk adeta, sabah 5.30 akşam 5.00 ... Durmadan aynı şeyler, beni yoruyor. Ve böylesi kötü bir dönemden geçerken de açıkçası bir yazı yazmak gelmiyor içimden.
Hala insansı kalmış, duygularını bulamamış, hissedememiş o kişilere üzülüyorum. Onlara kızamıyorum bile, sadece acıyorum. Çünkü insan olmanın gereğini anlamamış, o evrimi tamamlayamamış, taş kalpliler ve hiç bir şey yaşamadan taş kalplerini de alıp gidecekler bu dünyadan.
Sen güzel insan umarım insanlara ve dünyaya olan tavrın bu kadar gaddarca olmaz. Düşene bir de sen sırtını dönüp gitmezsin. O yardım elini hep uzatırsın. Acısını acın, sevinçlerini sevincin bilirsin. İnsan oldukça ve iyilik oldukça bu dünya o kötülerin elinden kurtulacak. İnan...
Kendine iyi bak. Maskeni tak, sosyal mesafeni koru.